Öğretmenler gerçekten ihmalkar mı?

Kodla Büyü

sevincaltunel

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
284
Öğretmenlere tüm bir toplumun ihmalini yükleyemezsiniz.

Hem son yıllarda artan ciddi davranış bozuklukları hem de bunların kolay kaydedilip yaygınlaşması nedenleriyle sınıflarda öğretmenlerin içine düştükleri zor durumlar sıkça karşımıza çıkıyor.

Kısa zaman önce sınıfta çokça öğrencinin sigara içtiği görüntü, öğretmen masasında oturan öğrenciye öğretmenin kalkması için neredeyse yalvardığı görüntü, ders anlatan öğretmenin pantolonunu sıyıran öğrenci görüntüsü, duvarı delip içinde ateş yakan öğrencilerin görüntüsü ve son olarak bir reklama özenip yerde yuvarlanan öğrencinin görüntüsü.

Çeşitli yorumlar: “Öğretmen ne yapsın, terbiyesiz öğrenciler.”, “Ben olsam öyle yapamazlar.”, “İdarenin suçu.”, “Veliler ilgisiz.”

Maalesef en çok da -belki en kolay olmasından dolayı- öğretmenin suçlanmasıyla karşılaşıyoruz.

Peki, anormal davranışlar gösteren bu çocuklar neden bu halde? İnsanın yetişmesinde etkisi olan dış belirleyicileri kısa kısa ele almak istiyorum:

Medya

TRT dışında tamamı ticari amaçla yayın yapar. Para kazanmak için her şey serbesttir. RTÜK kurallarını sonuna kadar zorlarlar. Herhangi eğitici bir amaçları kesinlikle yoktur. Hatta iddia ediyorum bilgilendirme gibi bir amaç da gütmezler. Amaç belli: Seyredilmek. Ana haber bültenlerinde 20 haber varsa bunlardan 19’u kan, şiddet, ırza tecavüz, taciz, kaçırma, tehdit, intihar, kaza, devrilmiş araçlar, savrulmuş cesetler…

Diğer yayınlara gelince: Anormal tipli insanların 70 milyon önünde eş aramaları(!), ne kadar oyuncu varsa hepsinin ya o an ya da geçmişte birbiriyle kırıştırdığı diziler, alay ve aptallık üzerine inşa edilmiş abuk subuk yarışma programları…

Sanat

Sanat camiasının, 20.yy başlarında azınlıkların elinde olmasından mıdır yoksa milli değerlerden kopuk bir azınlık elinde olmasından mıdır bilinmez Yeşilçam filmlerinin çoğunda dini semboller hafife alınmıştır.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı ve Türk sinemasında imam profili: Yüzü çopur, hafif kambur, asla tebessüm etmez ve çok dik bakar. Kara cübbeli, elinde tespih minderde oturur ve gelenler cübbesini öpüp minderin altına para koyarlar. Geceleri gizli gizli rakı içer ve komşusunun karısı kızına sarkan tipler bile vardır.

Batı edebiyatı ve sinemasında rahip ya da papaz tipi: Karizmatik, etkileyici, insanların saygı duyduğu bilge kişidir. Rahip kilisenin kapısında ayakta durur, üzerine ışık düşer uzun uzun bakar, adeta uhrevi bir atmosfer vardır. Aksiyon filmlerinde bile denize düşen kahraman suyun yüzüne çıkar, uzun saçını savurur, yakın çekimde boynundaki haç ıslak ıslak adeta kahramanlık sembolü gibi parlar.

Bizde dini sembollerden olabildiğince kaçınılır.

Konuyu kısa kesip tüm düşünce dağınıklıklarını ortadan kaldıracak bir örnek vermek istiyorum: Büyük usta Gazanfer Özcan’ın cenaze töreni. Yer tiyatro salonu. Sahnede Rutkay Aziz duygu ve düşüncesini aktarıyor. Konuşmanın sonu: “Işıklar içinde yat.”

“Işıklar içi” nasıl bir şeydir acaba. Aydınlatılmış mezar(?) Rutkay Aziz ki bu ülkenin en beğenilen ve takip edilen sanatçılarından. “nur” kelimesini kullanmamak için “Işıklar İçinde” gibi anormal bir kalıp uyduruyor.

Çok basit dil kuralıdır. Aynı anlama da gelse bazı kalıpları bozamazsın. Örneğin “siyah sevda” asla “karasevda” yerine olmaz. “taş kalpli” yerine “kaya kalpli” diyemezsiniz.

Kaldı ki “ışık” ile “nur” kelimeleri asla aynı anlama gelmez.

Nur; parlaklık, ışık, ziya yanında aydınlık, açıklık, güzellik, saflık, temizlik, günahsızlık, masumluk gibi anlamları da içerir. Ayrıca melek, ahiret, cennet, nebi, rahmet gibi birçok derin dini terminolojiyi çağrıştırır. Ve nihayet yüce Yaratıcının huzuruna doğru yapılan yolculuğu hatıra verir.

Toplumun milli ve manevi değerlerine rağmen sanat yapılmıştır bu ülkede yıllarca.

Aile

Aile olmanın en önemli gereği sorumluluktur. Akşamları aynı evde toplanıp geceyi beraber geçirmek aile olmak için yeterli değildir. Gündüz okula gönderilen, öğleden sonra nerede olduğu bilinmeyen ve akşam odasına kapanıp bilgisayarda ders çalışan(!) gençler aile eğitimi ve terbiyesinden uzaklaşıyorlar gide gide.

Aile içi huzursuzluklar ve boşanmaların zirve yaptığı günümüzde batıya karşı hep övündüğümüz aile kurumumuz çatırdamaya başladı maalesef. Bu ortamdaki çocuklar bizim harcımız, mayamız olan değerlerden uzak yetişiyorlar.

Yöneticiler

Başta da değindiğimiz gibi en kestirme çözüm öğretmen eleştirmektir. Öğretmenleri törenlerde, programlarda, basın önünde eleştirmek yaygınlaşmaya başladı. 600 bin gibi dehşet bir sayıda olan camiamız neden hala “evin kedisi” durumundadır? Kelli felli sendikalarımız öğretmenlerin onurunu ve saygınlığını korumak için azami çaba sarf etmelidirler.

Sonuç

Durum kötü. Bu işin şakası yok. Bazı okullarımızda bayan öğretmenlerimiz derslerden ağlamadan çıkamıyor.

Çözüm

En tepeden başlamak üzere insan yetişmesinde etken olan her kesimin topyekün seferber olması gerek. Bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimize saygılı insan yetiştirmeliyiz.

Büyüklerinin buruşuk ellerini öpen ve alınları öpülen, evin büyüğü oturup ilk lokmayı almadan yemeğe başlamayan, bayramlarda şeker toplayıp kurban bayramlarında alınlarına sürülü kurban kanıyla cıvıldayan, öğretmeni gözünün damarına baktığında yüzü kızaran, okulca gittikleri kır pikniklerinde topladıkları dağ çiçeklerini utana sıkıla öğretmenine verip aldıkları öpücükle ayakları yerden kesilen, bulunduğu mekâna bir büyüğü girdiğinde derhal kalkıp yer veren, hal hatır soran, yolda gördüğü ekmeği öpüp duvarın üstüne koyan, yazları göğüslerine yapıştırdıkları Kuran-ı Kerimle mahalle camiine giden, sokakta birlikte güle oynaya eğlenip "elim sende” oynayarak koşa koşa evlere dağılan çocuklar ve gençler istiyoruz, özlüyoruz.

Bizim aslımız böyledir. Mayamız budur. Ümitsiz değiliz, düzeleceğiz. Asil azmaz bal kokmaz.

Bunları söylerken sorumluluğumuzun da farkındayız. Öğretmenlik dünyanın en zor, en mesuliyetli ve en kutsal mesleğidir. Şu bilinmelidir ki öğretmenler sırtlarına yüklenilen bu yükü sonuna kadar taşıma gayretindeler. Ancak lütfen biraz destek.

Bekir KARABULUT
 
aynen katılıyorum hocam.Asil azmaz, bal kokmaz;kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır...
 
Yazıyı okumadım, okuyacağım inşallah. Ama belirtmek istediğim şeyler var. Öğretmenlerin kalitesi günden güne daha da düşüyor. Bunu kısa meslek hayatımda gördüm. Okullarda disiplin diye bir şey kalmadı. Toplumsal bir çöküş de ne yazık ki büyük ölçüde var. Olan biteni sadece öğretmene yıkmak, günah keçisi yaratmaktır.
 
Dini, Ahlaki, Milli ve Kültürel değerler; bir insanın hayatının temelini oluşturan öğelerdir. Bunlardan yoksun bir şekilde yetişen bir bireyin kendine, ailesine, vatanına ve milletine faydalı olması çok zordur. Tersine zararlı biri olması muhtemeldir.
Bundan dolayı da başta Anne-Baba ve sonra biz öğretmenlere büyük görevler düşüyor.

Öğrencilerimize baktığımız zaman, karşımızdakileri gelecekte İYİ bir doktor, mühendis, vali, öğretmen olarak düşünürüz...
Fakat öğrenci yukarıda bahsettiğim değerlerden mahrum yetişirse, maalesef KÖTÜ bir doktor, müh....... v.s...olur.
 
Yine aynı hatayı yapıyorsunuz. Bu halde olmamızın nedenlerini sayıp, bütün sorumluluğu yine öğretmen olarak siz yükleniyorsunuz. Hiçbir yetki istemeden, öğretmenlik şöyledir, öğretmenlik böyledir, haydi hurra... Olmaz arkadaş, fedakar öğretmen pozlarını bırakıp, sadece gerçekçi öğretmenler olsak yeter.

Okulunu boyayan öğretmen ucuz boyacıdır, hastahaneye gidip öğrencilere ders anlatan öğretmen ucuz öğretmendir.

Öğretmenlik yapın yeter.

Fazlasını verip, insanların fazlasını beklemesine neden olmayın.

Çünkü öğretmenden yetkilerinin üzerinde görevler bekleniyor.

Benden birşey istiyorsanız yetki verin.

Öğretmenlikle bağdaşmayan(dövmek, itmek, kakmak gibi yetkiler) VERMEYİN.

Yetki vermiyorsanız da doğal olarak o görevi beklemeyin.

Ben ne güvenlik görevlisiyim, ne bakıcıyım.

Öğretmenim. Dersime girer, konuyu anlatır, çıkarım.

Dinleyen dinler. Dinlemeyene kızma hakkım var mı? Yok. Zorla dinletebilir miyim?

E, o zaman bizden neden bekleniyor? Ben girer anlatırım, dersin huzurunu bozana kızamam, onu dövemem. Bunlar öğretmenlikle bağdaşmaz, bana zevk de vermez, ve gerçekten ne sinirlerimi bozmak isterim, ne de elimi acıtmak. Tutanak tutarım olur biter. Aile terbiyesi almamış hayvanların davranışlarını da PROFESYONELCE sineye çekerim. Öğretmenden neden amatör ruh taşıması bekleniyor. Dünyayı kurtarması bekleniyor.

Dünyayı kurtarma diye bir branş olursa, o arkadaşlar kurtarsın.

Ha dünyayı kurtarma branşındaki arkadaşlar da en azından biz gibi full+full ekders ile 2000 liraya talim etmesinler. Ücretlerini istesinler diyeceğim ama eğitim fakültesinden mezun olup gazı alınca böyle davranabilirler mi ondan da emin değilim.

Öğretmen ahlak abidesi değildir. Ve matematik anlatmak için, Türkçe anlatmak için ahlak abidesi olmaya gerek yoktur. Ben de boyasız ayakkabı ile gezebilirim, ben de sokakta arkadaşlarımla şakalaşabilirim, ben de müstehcen fıkralar anlatabilirim, elimle yemek yiyebilirim vs. vs. Ha, heryerde değil, canımın çektiği yerde. Ona da ben karar verebilirim.

Aldığım 2000 lira para. O da full+full ekders olursa.

Çok önemli bir adam gibi davranmama gerek yok.

Ben böyle düşünüyorum.

Ha, yukarıda eleştirdiğim gibi öğretmen olacağıma bilgisayar tamircisi olurum. Ek dersimi de full alırım. Oooh, gerçekten samimiyim, öylesi beni daha mutlu ediyor.
 
yazan ve paylaşan herkese teşekkür ediyorum. çok yerinde bir tespit yapılmış ve çözüm önerileri getirilmiş. öğretmenlik mesleği fedakarlık gerektiriyor. çünkü ülkemizin bir sonraki nesillerini yetiştiren bizleriz. bir avukat. doktor yada mühendisle bir öğretmeni bu açıdan karşılaştırmak anlamsız olacaktır. yani avukat fedakarlık gösteriyormu ki ben göstereyim demek mantıksız değil mi?

okuldaki ve çevremdeki bazı arkadaşlardan bazı olaylar karşısında "yaa devlet bana ne kadar maaş veriyor ki ben bunu yapayım" yada en kolayından "banane" diyenleri görüyorum. bu bencilliğin en açık göstergelerinden biri bence. biz karşılaştığımız ahlaki ve sosyal sorunlara müdahil olmalıyız, bu bizim görevimiz değil bana şu kadar maaş veriyorlar deme hakkımız yok. böyle düşünen arkadaşlar yarın kendileri de sıkıntı yaşayacaklardır. toplumumuzda yaşanan ahlaki çöküntüler ailemizi ve çevremizi etkileyecektir.

tekrar teşekkür ediyorum bu yazıyı paylaştığınız için...
 
İyilik yapmak iyidir.

Ancak birisini iyilik yapmak zorunda bırakmak hak ve adalet değildir.

Ayrıca birisine iyilik yapmadı diye bencil demek de doğru değildir.

Herkes nerede, ne zaman, ne kadar iyilik yapacağına veya yapmayacağına kendisi karar verir.

Ve birisi yaptığı işin karşılığını istedi diye de o kişiyi eleştirmek vicdansızlıktır.

...

Bir ayakkabıcıya girdiniz.

Bir ayakkabının fiyatını sordunuz. O ayakkabı gayet basit, dikişsiz, hatta plastikten, tek kalıptan çıkmış bir ayakkabı.

Dedi ki fiyatı 10 lira.

Sonra bir ayakkabının fiyatını daha sordunuz. O ayakkabı hakiki deri, altı kösele, birçok desen ve dikiş var özerinde. Gayet sağlam dikişler. Ve kaliteli yapıştırıcılar kullanılarak imal edilmiş.

Dedi ki ayakkakabıcı bu ayakkabı 100 lira.

...

Şimdi soruyorum:

Adama dönüp "para hiçbir zaman hayatımızda birinci planda olmamalı, bu ayakkabı 10 lira, bu 100 lira, olur mu böyle şey, ikisini de 10 liraya sat" desek,

adam elbette kabul etmeyecektir,

Bunu kabul etmeyince de adamcağızı bencillikle suçlasak.

Bu hak olur mu?

...

Bence asıl derdimiz bu.

Herkes kendisini kurtarmak yerine toplumu kurtarmayı düşünüyor.

Kendini kurtar arkadaşım.

Hak ye demiyorum, hak yemeden kendini kurtarmaya çalış. Kendi hakkını savun.

Herkes kendi hakkını savunduğunda, kendini kurtarmaya çalıştığında, kurtardığında, göreceksiniz kurtarılacak insan kalmayacak.

Siz ise kendinizi kurtarmadan, başkalarını kurtarmak derdindesiniz.

İnsanların kendilerini kurtarma çabaları bencillik oluyor gözünüzde.

Herkes kendi sokağını önünü süpürse pislik kalmaz bir şehirde.

Herkes kendini kurtarsa sorun kalmaz, ama kendini kurtarmayı düşünmek bencillik olursa bu olmaz.

...

Siz gibi idealist insanlar iyidir.

Hoş içlerinden SÖYLEDİKLERİ GİBİ GÖRÜNENLER AZDIR AMA. Neyse orasını ben bilmem, araştırmam.

Ama idealist insanları bulmak zordur.

İdealist bir ayakkabıcı bulsak da toplum hem ucuz hem de kaliteli ayakkabı giysin derseniz, bulursunuz, ama bulduğunuz sayı toplumu giydirmeye yetmez.

Ama emeğinin karşılığını alan, aldığı paranın karşılığını veren yüzlerce ayakkabıcı bulabilirsiniz. Ve onların yaptıkları toplumu giydirmeye yeter.

Gerçeklerle çelişmeyelim...

...

İyilik iyidir, ama kimse iyilik yapmak zorunda bile bırakılamaz. İyilik yapmadı diye kınanamaz.
 
Malesef arkadaşlar milli ve manevi değerlerimizden çok uzak bir neslin yetişmekte olduğu ortada. Bunun böyle olmasını isteyenlerde var. Bu durumda herkes elini vicdanına koymalı ve gerekeni yapmalıdır....
 
O kadar güzel anlatılmış ki. Artık bütün öğretmenler ideallerinden vazgecmek üzere. İdealist öğretmen diye birsey kalmadı. Bu tarz olaylar hergün her öğretmenin basına maalesef ki geliyor artık. Toplumun deger yargıları cok degisti. Bu olayları çocuklar o kadar normal karsılamaya basladı ki bu cok acı birsey. Doğruyu görebilecekleri çok fazla örnek de kalmadı. Bizim elimizden de birsey gelmiyor artık. Öğrencinin gözünde öğretmen hiç artık. Çok kötüye gidiyor çocuklar
 
sosyal paylaşım sitelerinin ve medyanın olumsuzu olumludan daha çok ön planda tutması olayların bu boyuta ulaşmasının başlıca sebeplerinden biri ...Bir dizi izliyorsunuz ve dizinin reklam videosu liselilerin birbiriyle kavga ettiği sahne bunu izleyen öğrenci neye özenir ki...
 
Cocuklar ailelerinden değil, sosyal paylaşım sitelerinden besleniyorlar, cocuk Facebook hesabına annesi yada babasını kabul etmiyor yediği haltları görmesinler diye. Cocuk derste cep teliden Face e girip duvarında öğretmene hakaretler yazıyor, Ogretmen tahtaya dönünce arkasından el işareti yapıp bunu da fotograflayip paylaşıyor ama okul idaresi sadece cocuğun velisini çağırıp bilgi vermekle yetiniyor. Aile terbiyesi yok, Allah korkusu yok... Cocuk büyüklerinin aynası aslında ne görürse büyüklerinden onu yansıtıyor, veli toplantılarında bakıyorum sorunlu ogrencilerin velilerine de cocuğa acıyorum böyle anne-babalara sahip oldukları için.
 
İdealistliğin anlamı kalmadı. Gerçekçi olalım yeter.

4. sınıftan 12. sınıfa kadar tüm seviyelerde derse girdim. Velide de öğrenci de de ahlakın terbiyenin kırıntısı kalmamış. Aileler çocuklarını sonsuz hoşgörü ile yetiştirip her türlü hatasında arkasında duruyor. Geçenlerde 4. sınıflardan bir öğrenci dedesi yaşındaki güvenlik görevlimizin dövmeye kalkıyor, 1. sınıf öğrencilerinde öğretmeninin üzerine yürüyen var. okula bir gün gelip bir gün gelmieyen 1. sınıf öğrencisine niye gelmediği sorulduğunda "canım okula gelmek istediği gün geliyorum, istemediği gün gelmiyorum diyor". 8 lerde kız öğrencilerin internette aratmaya çalıştığı kelimeleri yazmaya terbiyem varmıyor. Velilerle konuşulduğunda çocuğunun özel hayatına müdahale edildiği, okulda çok üzerine gidildiği , yaptıklarının normal karşılanması gerekildiği söyleniyor. Her yıl yeni gelen sınıflar bir öncekini aratıyor.

Öğrencilerin bu hale gelmesinde toplum içerisinde en az suçu olan kesim öğretmenler.

Önümüzde seçim var hiç bir partinin eğitim sistemindeki asıl problemlerin çözümüne yönelik programı yok. Tüm bu rezillikler yetmezmiş gibi 13 yıl eğitimin zorunlu tutulacağı söyleniyor. Eğer liselerde zorunlu olursa okullarda her gün bir cinayet işlenir. Ne zaman ki üst kademelerden birinin çocuğu eşi ya da akrabasının kanı dökülür, hayatını kaybeder ancak o zaman düzeltmeye yönelik tedbirler alınır.
 
Srebrenitsa' Alıntı:
Yazıyı okumadım, okuyacağım inşallah. Ama belirtmek istediğim şeyler var. Öğretmenlerin kalitesi günden güne daha da düşüyor. Bunu kısa meslek hayatımda gördüm. Okullarda disiplin diye bir şey kalmadı. Toplumsal bir çöküş de ne yazık ki büyük ölçüde var. Olan biteni sadece öğretmene yıkmak, günah keçisi yaratmaktır.
size kesinlikle katılmıyorum bilakis tam tersi olarak öğretmenlerin kalitesinin her geçn sene atananlarada arttığını söyleyebilrim ama sıkıntı öğretmenin kalitesi değil 2000-2003 yıllarında iky değişiklikle yapıldı bunlardan habersiz yeni atanan öğretmen adaylarının bunları bilmeden kendi zamanlarının öğretmenlerine özenip onlar gibi öğretmenlik yapmak istemelerinden ötürü bütün sorunlar dönüp dolaşıp öğretmeni buluyor yönetmeliği okuyan durumunu anlayıp ne yapacağına kesin karar verebiliyor. ben size hiç yoruma gerek kalmadan bir kaç basit örnek vereyim:
1- öğrenci devamsızlıktan kalmaz kalması için hiç okula gelmemesi vede hiç bir sınava girmemesi gerekir
2- disiplin cezası ilköğretimde kaldırılmıştır onun yerine uyarma kınama vs türden geçici dönem sonunda kesinlikle kaldırılan ceza sistemi getirilmiştir.
3- bütün dersleri 1 bile olsa öğrenci sınıf geçer geçirilmek zorundadır. çünkü 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim herkesin hakkıdır bunu iyi okuyun.
4-öğrenci sınıfta çilingir sofrası bile kursa karışamazsınız karışırsanız suçlusunuz. tek müdahele hakkınız var oda eğerki çevresindeki öğrencilerede içiriyorsa o zaman suç sayılır açın bunları okuyun öğrenin neyle karşı karşıya olduğunuzu bilin ondan sonra kendi zamanınızın öğretmenleri gibi olmaya çalışın, o dönem biteli nerdeyse 9 yıl oldu meb öğretmenlerden böyle olmalarını istiyor siz karışmayın sadece dersinizi anlatın çıkın sizene çocuğun terbiyesinden çocuğu terbiye etmek ailesinin bileceği iş siz işinizi yapın hangi branş öğretmeniysen gir al eline sana verdiğimiz klavuz kitabı anlat dersini çık git diyor. çocuğu kesinlikle yönlendirmeyin sadece rehber olun dersinizi anlatın ödevinizi verin evrak işlerinizi yapın gerisi sizi ilgilendirmez diyor.
işte bunu kabullenemeyen genç öğretmenler sorun yaşıyor niye
çünkü;kendi zamanında öğretmenlere saygı vardı, bir sevgi vardı, aileler öğretmene değer verirdi ayrıca çocuklarınıda edebli bir şekilde iyice eğitirlerdi öğretmene en fazla sınıfta bir tane ikitane adam olmaz bir tip kalırdı onlarıda bir güzel ıslah ederlerdi ki çoğu adam olmuştur sizlerde şahit olmuşsunuzdur. ama günümüz velileride eskinin o öğretmeleri gibi görev bekliyorlar bi yandan da çocuklarına hiç bir şekilde karışılmamasını istiyorlar halbuki ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine yaptıklarını anlamıyacak kadar kör olmuş durumdalar. Ben bütün velilere yeni iky yi veriyorum alın okuyun diyorum ondan sonra kimse gelipte vay efendim neden böyle diyemiyor. neyse başınızı ağrıttım ama genç öğretmenlere tavsiyem açın yeni iky yi her manadan ne anlama geldiğini çözerek okuyun. eğitim değilde okullarda öğretimin ne kadar zor olduğunu dahada zorlaşacağını anlayın. kendinizi onun için yıpratmayın değmez devlet düzeyinden büyük bir sorun var kimse tek başına çözemez. şikayetçi olsan sana direk diyecekleri sen şurdanmısın burdan mısın bırakın o çocuklar ailelerine bela olunca veliler eyvah ederler ama iş işten geçmiş olur. yine bize dönecekler ama bir kaç nesil heba oldu olacakta. eğitimde popülüst yaklaşımlarla sağlıklı nesiller yetiştirilemez çünkü. en basit kitap dağıtılmasına bile karşıyım çünkü en koyu komunistler bile bu kadar tek tip insan yetiştirmek için köklü çalışmamışlardı. anlayan anladı artık.
 
bugün maliye bakanı mehmet şimşek açıkladı zorunlu eğitim 13 yıla çıkarılacak diye esas siz o zaman görün cümbüşü.
 
buyey' Alıntı:
yazan ve paylaşan herkese teşekkür ediyorum. çok yerinde bir tespit yapılmış ve çözüm önerileri getirilmiş. öğretmenlik mesleği fedakarlık gerektiriyor. çünkü ülkemizin bir sonraki nesillerini yetiştiren bizleriz. bir avukat. doktor yada mühendisle bir öğretmeni bu açıdan karşılaştırmak anlamsız olacaktır. yani avukat fedakarlık gösteriyormu ki ben göstereyim demek mantıksız değil mi?

okuldaki ve çevremdeki bazı arkadaşlardan bazı olaylar karşısında "yaa devlet bana ne kadar maaş veriyor ki ben bunu yapayım" yada en kolayından "banane" diyenleri görüyorum. bu bencilliğin en açık göstergelerinden biri bence. biz karşılaştığımız ahlaki ve sosyal sorunlara müdahil olmalıyız, bu bizim görevimiz değil bana şu kadar maaş veriyorlar deme hakkımız yok. böyle düşünen arkadaşlar yarın kendileri de sıkıntı yaşayacaklardır. toplumumuzda yaşanan ahlaki çöküntüler ailemizi ve çevremizi etkileyecektir.

tekrar teşekkür ediyorum bu yazıyı paylaştığınız için...
yeni yasalar yönetmelikler sana demiyorki al bunu avukat yap hakim vali yap ister olur ister olmaz bizene yani sanane diyor sen dersini anlat çek git diyor yönlendirmek senin işin değil diyor açın yeni yönetmelikleri haklarınızı okuyun ondan sonra. efendi öğrenciye can kurban ama artık her sınıfta 3-5 tane onlardan var ve hiç bir sınıfta sevilmiyor ve desteklenmiyorlar üstüne üstlük sürekli dışlanıp istismar ediliyorlar neyse boşver dertler ortak çözüm üstdüzeyde biter çözümüde öğretmene verilen yetkileri artırmaktan geçer .
 
lady_bug' Alıntı:
bugün maliye bakanı mehmet şimşek açıkladı zorunlu eğitim 13 yıla çıkarılacak diye esas siz o zaman görün cümbüşü.

Şimdi anlamadığım bizimki nerdeymiş acaba?
 
sevincaltunel hocam güzel ve yerinde bir paylaşım. Bencede bir maneviyat azlığı var tüm toplumda. Din kavramı o kadar itici olarak algılanıyorki. Diziler , programlar hiç bizlere yönelik değil aslında. Başta yadırgadığımız şeye alışmaya sonra ona sahip çıkmaya başlıyoruz.
Öğrenciler 6-7 saat okulda ise bi okadarda internet yada televizyon başında. Aileler bilinçsiz. Şu halde onları kim yetiştiriyor. Elbetteki bu eğitimde bizimde payımız var ama tabiki eğitim sistemindede sorun var. Herşeyden biraz bilen değil, birşeyi tam bilen bireyler yetiştirirsek onlarda kendilerine değer verecekleri için olumsuzluklardan daha az etkilenecekler.
Ben bakıyorum da şöyle öğrencilerime o kadar ümitsizlerki. Günü geçirmeye konsantre olmuşlar. Çünkü sınavlarla geçen bir ömür var ve her derstte çok başarılı olmak zorundalar. Hemen pes ediyorlar. Ezberlenecek o kadar çok şey varki. En basiti böte okurken gördüğüm fizik, kimya, biyoloji neydi?
Çocuklar ödev yapıyor fakat sınıfta sunmaları için gereken zaman yok..Kitap okumak çok gerekli ama başka çok seçenek var internette sörf yapmak, tv izlemek, facebook, bilgisayar oyunları gibi.
Allah yardımcımız olsun. Öğretmen olmak büyük sorumluluk.
 
Geri
Üst