2015 PISA Sonuçları Açıklandı!

Kodla Büyü

giryan

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
438
Öğrencilerin uluslararası ölçekte fen, matematik ve okuma becerilerini ölçen en önemli sınavlardan biri PISA 2015 sonuçları açıklandı. Türkiye'nin fen, matematik ve okumada 2003'ten beri yükselen puanları 2015'te düşerek, 12 yıl önceki sonuçların bile altına geriledi. Sıralamada ise Türkiye, 70 ülke içinde fende 51'inci, matematikte 48'inci, okumada 49'uncu.




2012 ile kıyaslama PISA 2012 sonuçlarına göre, Türkiye okuma becerilerinde 65 ülke arasında 41'inci sıradaydı. Fen ve matematikte ise başarısızlık daha da belirgindi. Matematikte 44, fende 43'üncü sıradaydı. PISA 2015 sonuçlarına göre Türkiye fende 70 ülke içinde 51'inci, matematikte 48'inci, okumada ise 49'uncu. Puanlar, 2012 yılına göre kıyaslandığında ise fende 3 yıl önce 463 puan alan Türkiye'deki öğrenciler 2015'te 38 puan düşerek 425 aldı. Matematik'te de 28 puanlık bir düşüş yaşandı. 2012'de 448 puan alan Türkiye'nin 2015 puanı 420. En fazla düşüş ise Türkiye'nin en iyi olduğu okuma becerilerinde yaşandı. Tam 47 puanlık düşüşle Türkiye 475 puandan 428 puana geriledi. Türkiye 2006-2015 yıllarında PISA'ya kesintisiz katılan ülkeler arasında puanını en çok düşüren ülke

OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ ==>http://www.ogretmenlerhaber.com/egitim/pisa-sonuclari-aciklandi-turkiye-nin-siralamasi-nerede-iste-sonuclar-h4317.html

Öğretmenler Haber: Öğretmenlerin Haber, Bilgi ve Eğlence Kaynağı
 
bakanımız açıklama yapmış. "eskiye göre çok daha iyiyiz". okuyun da biraz bilgilenin, sonra yok eğitim sistemi kötü, öğrenciler kötü, öğretmenler hepten kötü deyip canınızı sıkmayın.
https://onedio.com/haber/pisa-sonuc...ni-yilmaz-eskiye-gore-cok-daha-iyiyiz--743829

bence pisa'ya hababam sınıfının bilgi yarışmasına katıldığı gibi öğrencileri seçelim, onlar katılsın, diğerleri dışardan destek versin. "oraya 10 puan daha yazmanızı rica edeceğim" diyerek puanımızı arttırırız belki.
 
cumhurtorun' Alıntı:
bakanımız açıklama yapmış. "eskiye göre çok daha iyiyiz". okuyun da biraz bilgilenin, sonra yok eğitim sistemi kötü, öğrenciler kötü, öğretmenler hepten kötü deyip canınızı sıkmayın.
https://onedio.com/haber/pisa-sonuc...ni-yilmaz-eskiye-gore-cok-daha-iyiyiz--743829

bence pisa'ya hababam sınıfının bilgi yarışmasına katıldığı gibi öğrencileri seçelim, onlar katılsın, diğerleri dışardan destek versin. "oraya 10 puan daha yazmanızı rica edeceğim" diyerek puanımızı arttırırız belki.
Yalnız hocam benzetmen süper. :D :D :D
 
Ne desem boş. Yazıp yazıp siliyorum. Önceki pisa sınavının analizlerini de okumuştum. Birkaç gündür bu pisa sınavının analizlerini de inceliyorum ve sonucu söyleyeyim; bunlar daha iyi günlerimiz. :-1:
 
Hocalarım hemen bakanlığımızı, eğitim sistemimizi eleştirmeyiniz lütfen. Sanki ortadaki sıkıntı bunlardan kaynaklanıyor! Bakın basitçe bi mantık yürütelim: eğer katılımcı ülke sayısı 30 olsaydı en kötü 30. olurduk, bence sınavları düzenleyenlerin bize karşı art niyetli davranıp 70 ülkeyi sınava katmalarından kaynaklı başarı sıralamamız çok kötü gösterilmeye çalışılıyor.
:lol: :lol:
 
2015 kesin sonuç ve grafikler daha oluşmadı için pisa 2012 kesin sonuçlar için bir kaç grafik
elimize bir tane grafik alıp çığırtganlık yapmak ancak akıl tembelliği olur
zahmet buyurunda önünüze konan her samanı yemeyin...... araştırıp hür irade çıkarımında bulunun......
bana sorarsanız istediğimiz seviyede değiliz......
veciz söz;
napolyon:bana %2 lik nüfusu verin fransayı fransa yapayım
konfiçyus:karanlığa taş atacağınıza ben nasıl bir mum yakarı diye düşünün....
 

Ekli dosyalar

  • Adsız.jpg
    Adsız.jpg
    48.5 KB · Görüntüleme: 690
  • Adsız2.jpg
    Adsız2.jpg
    47.5 KB · Görüntüleme: 691
  • Adsız7.jpg
    Adsız7.jpg
    28.4 KB · Görüntüleme: 691
  • Adsız6.jpg
    Adsız6.jpg
    27.8 KB · Görüntüleme: 691
  • Adsız5.jpg
    Adsız5.jpg
    37.7 KB · Görüntüleme: 691
  • Adsız4.jpg
    Adsız4.jpg
    22.8 KB · Görüntüleme: 691
  • Adsız3.jpg
    Adsız3.jpg
    54.9 KB · Görüntüleme: 691
  • Adsız1.jpg
    Adsız1.jpg
    61.6 KB · Görüntüleme: 691
  • Adsız8.jpg
    Adsız8.jpg
    113 KB · Görüntüleme: 686
Saptan samandan bahsederek akılcığı ile aşağılamaya çalışan arkadaşa bir çift sözüm olacak:
Öküzlüğün lüzumu yok! Forum mantığı zaten birikimli bilgi mantığıdır, ben konuyu açayım sen de değerli katkılarını sun. Eğer yapılanı beğenmiyorsan da sen konuyu aç bırak ben beğenmeyeyim.
 
boşverin pisasını sonucunu "öğretmen öğretmene saman yeme" diyorsa pisada sonuç iyi olsa ne olmasa ne ki
 
Liyakatsiz idareciler, angaryaya maruz bırakılan öğretmenler, sendikasına göre korkutulan bir eğitim camiası, takla atmaktan başka bişey bilmeyen il, ilçe yönetimleri. PISA objektif midir? Üzerimize oynanan bir oyun mudur orasını bilmem tartışmam ama felaketi görmek için PISA sonucuna bakmaya gerek yok bizzat biz kendimiz de görebiliriz.
 
pisagorean' Alıntı:
Liyakatsiz idareciler, angaryaya maruz bırakılan öğretmenler, sendikasına göre korkutulan bir eğitim camiası, takla atmaktan başka bişey bilmeyen il, ilçe yönetimleri. PISA objektif midir? Üzerimize oynanan bir oyun mudur orasını bilmem tartışmam ama felaketi görmek için PISA sonucuna bakmaya gerek yok bizzat biz kendimiz de görebiliriz.

Hocama katılıyorum. Sırada proje okulları geliyor. Eğitimimizi uçurmaya. Kadrosunu özel seçilmiş müdürün belirlediği özel öğretmenler ile dolu okullar.Proje okuluna dönüştürülen fen lisesine geçen matematik öğretmeninin yorumu "Bu öğrenciler matematikten anlamıyor. Anlatıyorsun mal mal bakıyorlar" ise düşünmek lazım. Sınavla öğretmen ve öğrenci almış okullara şimdi sendika üstünlüğüne göre öğretmen alınacak. Maalesef meslektaşlarımızda bu duruma sessiz. Bazıları da o okullara geçebilme hayaliyle yanıp tutuştukları için torpil arayışında. Yine liyakat gözardı. Eğitim sistemimizin ciddi bir revizyona ihtiyacı var. Öğretmen yetiştirmeden tutunda her alanda bir yenilik gerekli.
 
eleştirmek kolay, kendini eleştirmek zor olanıdır...
Evet sistemde sorun çoktur, ama bir ayağı da öğretmenin kendisidir...
aylar önce yazdığım bir yazıyı, objektif olarak okuyun lütfen...
 
Öğretmenin Ben!

Bu ülkenin çilekeş, fakir bir öğretmeni…

İtilmiş, kakılmış, atılmış, satılmış…
hassasım bu yüzden…En küçük bir rahatsızlığımda izin alırım örneğin…
Vermezlerse sevk, o da olmadı rapor… Bacanağın Eniştesinin Damadının Yeğeninin Kayınçosunun eşi Doktor ya, ne güne duruyor orada…

Herkes 3 kağıtçı bu ülkede… bir ben nur yumağıyım gerçekten…
Aman ha dikkat edin, kimse çalmasın, çırpmasın, rüşvet vermesin, haram yemesin, görevini savsaklamasın…
Ha bu arada, aman şu benim rapor işinde de bir aksilik çıkmasın… yıkılırım sonra… söverim akşama kadar görevini yapmayan şu doktora…sağlık bakanlığına, devlete…

Aşkitom, bebeğim, tamamdır, patlattım bir rapor, Akdeniz’e gidecem, yurtdışına çıkacam,
İstanbul’da çok sevdiğim bir grubun konserine gidecem…
Paris’in romantik akşamlarında sevdiceğimle votka yudumlayacam…
Ben haksız yere rapor alırım… Ama yapmasın hiçbir kimse haksızlık lütfen…üzülürüm…
atar tutarım aklıma ne gelirse, herkesi…

Fedakârlık mı, hak mı, hukuk mu, guguk mu, adalet mi, dürüstlük mü, o da nesi…
bu okul çocuklarının hepsi geri zekâlı zaten, hiçbir şeyden anlamıyorlar der, geçeeer giderim…

Öğretmenim Ben!

Ailelerin şöyle yapması, devletin böyle yapması gerek…
Hep birileri yapmalı, suç hep birilerine atılmalı…
ak sütten çıkmış ak kaşık bile zifiri bir gece karanlığı gibi kalır yanımda…
Ne olmuş birkaç gün rapor alıp kafamı dinlediysem…
Oysa ne diyor bakın güzel, özel dinimiz, bu konuda,
Hasta olmadığı halde örneğin, kendini hasta olarak gösterdiğin için yalan söylemiş olursun…
Amme hizmetini bırakarak işlerin aksamasına sebep olursun…
Hizmet vermeden haram bir ücret almış olursun…

Efendim, zaten ne çektiyse bu ülke Din ve Din Kültürü Öğretmenlerinden çekti Nalan, bırak bu dogmaları bebeğim…
Şükür ve sabırdı temeli oysa İslam Güneş’inin…
Yalan şeytanın yaşam kaynağı, haram sevgilisiydi…

Şükrümüz yok artık… Öldü, gömdük en derinlere… Toprak döktük, ağaçlar otlar bitti üzerinde… Yetmedi son olarak da beton yığdık…
Zaten böyle değil miydi bu şükür yoksunu ülkenin akşam, gündüz, kahve sohbetlerindeki gelenek… şöyle zengin olacaksın, böyle zengin olacaksın…
Kimseye yetmedi maaşı, hiçbir zaman…
Memur mühendise, mühendis doktora, doktor müteahhide, müteahhit sanatçıya, sanatçı topçuya, topçu popçuya, popçu, tüccara, tüccar da memura özlem duydu hep ve her zaman güzel ülkemde…
Bu kısır döngü ömrümü yedi tüm ömürlerin…
Kimse memnun değil bulunduğu yerden, konumdan, işinden, gücünden, müdüründen, öğrencisinden, patronundan, işçisinden…
İnsanım Ben!
Yediğim bir parça ekmek, o mis kokulu peynirler mutlu etmiyor artık beni…
Daha daha ve daha, dahasını istiyorum…

Dünyanın en güzel ülkesinde yaşıyorum…
En güzel ikliminde ve coğrafyasında… En sıcak, en samimi, en misafirperver insanlar benim ülkemde…
yemişim bunları, daha yok mu daha, dahasını getirin bana…
Şirket toplantılarında, seminerlerde, konferanslarda, hep insanları ve çalışma koşullarını eleştiririm…
Benim beynim en iyisini bilir her şeyin…
İcraata geldi mi, bahanelerimi sıralarım ardı arkası kesilmeden…

Bir şeyler yapılmalı, düzelmeli bu Kutsal ülkemde…Efendimizin Övgüsüne Mazhar olan Şanlı Komutanların, orduların bulunduğu güzel ülkemde…
yorulmalı birileri, risk almalı, üzülmeli…
ama yapan, yorulan, risk alan ve yorulan ben olmamalıyım…
Birileri, bana zarar vermeden, beni üzmeden, maaşımı sürekli arttırarak, bir şeyler yapmalı bu güzel ülkemde…
Öğretmenim Ben!

Bir halı saha maçı için her hafta 12-13 adamı toplarım üşenmeden, yorulmadan…
Bıkmadan, sıkılmadan… taktikler, hesaplar, şunlar bunlar…
Üzerine bir de para veririm…
Ayda bir toplanamam, okuldaki çocukların durumunu görüşmek için… Zümre arkadaşlarımla…
Bir yazı gelir, hafta içi, şu konferans salonunda Etkili İletişim Semineri var diye örneğin… ya da Sınıf Yönetimi, Hızlı Okuma, Hafıza Teknikleri, Çocuk gelişimi, Semineri, adına ne derseniz deyin…
İlk baktığım şey, ders saatlerinde olup olmadığıdır… Seminer, mesai saatlerinin içinde mi, dışında mı?
Evet ders saatlerinde…
Gidilmeli o zaman bu seminere…
Zaten çok faydalı bir seminer…
Seminerleri seviyorum…
Atlarım bir arabaya arkadaşlarla, sohbet, gırgır, şamata derken gider iki dinleriz semineri, üç dinlemeyiz, çıkışta bir yemek, sıcak bir kahve, ya da sinema, playstation, elektronik gezi turizmi…
Faydalı bir seminer olur bizim için gerçekten…
Ama ve ama yine ama ve sakın Ha, o seminer Allah vermeye, mesai saatleri dışındaysa, örneğin, öğleden sonra, örneğin akşam, örneğin hafta sonu;
Yanmıştır devlet, yıkılmıştır ülke, harap ve bitap olmuştur memleket…
Haksızlıklar ülkesinde, antidemokratik koşullarda, aç, susuz, çok zor şartlar altında çalışan bir öğretmeninin ağzından dökülen övgü ve sövgü dolu cümlecikleri dinlersiniz…
Başlarım sıralamaya:

Bir öğleden sonramız var, onu da bu saçmalıklarla heba ediyorlar…
Ne gereği vardı şimdi seminerin kardeşim… O kadar işimiz var, gücümüz var…
Niye bu seminer verecek adamları okula getirmezler ki, anlamıyorum…
Hiçbir işi doğru yapamıyorlar, ya bu gün, bu saatte seminer mi olur…
Çok acil bir işim vardı benim, dünyaya çarpacak bir göktaşını yörüngesinden çıkarmak gibi mesela…
gibi serzenişler ve uzaktan sevişler dolanır durur dilimizde, beynimizde…
Seminerdeki konuşmacı, insandan, hayattan, zaman yönetiminden, sevgiden, pedagoji ilminden, çocuklardan, sınıf yönetiminden, insan psikolojisinden bahsetsin, umurumda değil… Değerlidir benim zamanım…
bilmem ne popçusunu, topçusunu, bilmem ne şovmen’ini getirselerdi ya…
O zaman gece, gündüz sorgulamaz, hafta sonu, hafta içi demez giderdim… Yapılacak tüm işlerimi öteleyerek…
En ön sırada oturmak için girişteki görevli ile kavga bile ederdim…
Popçunun anlamsız şarkı sözlerine bayılır, iğrenç kliplerini över, duygulanınca çakmak sallar, en sevdiğim, en özel şarkısını akıllı telefonda uzaktaki arkadaşıma dinletir, hüzünlenir;
Sosyal bir akşam geçirirdim…
Şovmenin, söylediği yalanlara, aşağılık esprilerine, anlattığı boş şeylere karnım ağrıyıncaya kadar güler;
Sosyal bir akşam geçirirdim…

Öğretmenim Ben!

Herkes çalıyor bu ülkede, herkes hırsız…
Emeğin karşılığı yok…
En temiz benim, en dürüst, en demokratik…
En emek sever de benim…
Hizmet içi eğitim seminerlerine gitmek istiyorum…
Güzel ülkemin en güzel köşelerinin birinde, denize sıfır bile değil, denize eksi üç, eksi dört güzel bir kursta eğitim görmeliyim…
Hava ne soğuk, ne sıcak, tam orta karar, tenimin üzerinden kaymalı Akdeniz meltemi ya da Ege rüzgârı…
Seminere değil, gezmeye gidiyorum…
Sıcak bir iklim, soğuk bir deniz, tanışacağım yakışıklı erkekler ve güzel kızlar…
Akşam alabildiğine kendimden geçebileceğim barlar, publar, konserler…
Termaller, kaplıcalar, denizler, mesire yerleri…
İşten, güçten, bunaldığımız şehirden, izin, rapor almadan ve yok yazılmadan bir de tatil yaparak kaytarmanın en güzel yoludur benim için, hizmet içi eğitim seminerleri…
Ha bir de para alırsın üzerine… Suyundan da koy aşçı amca…
Seviyorum hizmet içi eğitim seminerlerini…
Hep olmalı aslında…
Ayda bir…

Öğretmenim Ben!

Herkes yolsuz bu ülkede, herkes yalancı, düzenbaz…
En dürüst benim, en demokrat, en özgür…
Bir şezlongda uzanmış seminer konularına çalışıyorum, ılık rüzgâr sırtımda, tepemde mis gibi güneş…
İçeceğim önümde, içemeyeceğim arkamda, artıklarım çöpte…
Ege de isem biraz uzağım gerçeklere… Rahat kafam ve gönlüm…
Akdeniz de isem, hemen birkaç yüz km aşağısı Suriye…
Yanıyor Suriye, çocuklar aç, bacağı yok birinin, birinin kafası…
Ağlıyor bir baba bombalar, kurşunlar yüzünden ölen çocuğuna…
Mezar bulamıyor kendilerine ölen, öldürülen insanlar…
Bir ekmek için bin kişi sırada, bir battaniye için on bin…
Bir bardak su için birbirini öldürüyor anneler…
Su yok, elektrik yok, ev yok…
Vahşi Dünya… İhtirasın yiyecek bir gün seni de bizi de… Hepimizi de…
Teker teker… Acımadan…
tıpkı kendi kendini yiyen bir alg gibi… Tek hücreli bir canlı gibi…
Ben uzanmışım kumsalda… Rahatım…
Sürekli kızıyorum, sürekli eleştiriyorum ama ortada somut hiçbir ürünüm de yok…
Amaaan boşver kardeşim, sen mi kurtaracaksın bu memleketi…
Memleketimin güzel havası, denizi, dünyada her şeyden kıymetli olan güzel suyu, iklimi, rüzgârı, dağı, ovası yaramıyor bana… Yetmiyor, daha iyisi olmalı bunların… Daha güzeli… Bir yerlerde…
Daha güzeli içinde Ankara’da dayın olmalı mesela…
Bu ülkede her yerde bir tanıdığım mutlaka olmalı…
Aman sert kapatmayayım çıktığım kapıyı, lazım olur bir gün…
Adalet, ama hep bana…
Özgürlük, ama hep bana…
Eşitlik, o da hep bana…
Hep olmayanı, ulaşamayacağımı hayal ederim ben…
Bu hayallerle de ömrümü tüketirim…

İnsanım Ben!

Elimdeki araba, kirada kaldığım müthiş daire, işim, gören gözlerim, tutan ellerim, duyan kulaklarım, merdiven çıkan dizlerim; gökyüzünü, denizi, kuşları, çocuklarımı, yıldızları ve güneşi, Allah’ın Kitabının harflerini gören, Efendimizin Hayatını, Hadislerini okuyan ve her okuduğunda ona bir kez daha âşık olan sağlıklı gözlerim, sağlıklı çocuklarım yetmiyor bana…
Hz Ömer’in: Bu dünyada İslam’la şereflenmekten daha kıymetli, önemli, değerli ne olabilir sözü bile aklımda değil artık…
Fazlası olmalı ama nasıl?
Çalarak?
Kredi ile?
Bir iş kursam?

Öğretmenim Ben!

Kendi memleketime tayin istemeliyim…
Mutlu olmak için… Ama nasıl? Zorunlu hizmeti tamamlamadım…
Puanlarda çok yüksek…
Bu hayal uğruna, yıllarca çalıştığım doğuda, batıda, orada, burada performansımın ancak %10’unu ortaya çıkarabiliyorum… Takıntı olmuş her bir ayrıntı fani hayatımda…
Biz de götürmeli, ya da bizde haksızlık yapmalıyızdır…
Vicdanımı temize çıkarmak için bahaneler üretmeliyim kendi kendime:
-yine götürmüşlerdir birileri, götürebildikleri kadar…
-Şunu öğrendim kardeşim ben hayatta, devletin malı deniz… Sözleri beynimin içinde…
-Bu ülkede herkes yalancı, üçkâğıtçı, düzenbaz…
Bunlara fazla takılmadan işimi halletmeliyim ben… Memlekete gitmeliyim ama nasıl?
İşsizler, açlar, eşitlik ve özgürlük, adalet, hukuk, insan hakları, demokrasi hele hepsi bir kenarda dursun…
Sıkışınca atarım topu müdüre, bakanlığa, oradan devlete sıçrarım olur biter…
Bırakalım şimdi bu kavramları…
Basalım durdur tuşuna hepsinin…
Nasıl gidebilirim memlekete?
Eşimi sigortalı göstermeliyim…
Yanıma geldiği zaman, bitiririz sigortasını… Olur biter…
Kul Hakkı… İki kelime… O da ne? Durdu hayat, duymadım görmedim, bilmiyorum bu iki kelimeyi…
Herkes yapıyor kardeşim… Ne yapsaydık yani, gurbet ellerde mi kazılsaydı mezarımız…
Zaten bilmem ne yaptığımın devleti halimizden anlamıyor…
Ben bir eşimi yanıma getirmek için kul hakkını hiçe saymışım çok mu?
Nerede inançlarım, ilkelerim, fikirlerim…
Bana gelince hepsinin durdur düğmesine bastım tüm bu kavramların Hulusi… Bitti mi işim, devam edebilir bu kavramlar yaşamaya…
Sakın, sakın ve yine sakın…
Benden başka kimse basmasın o düğmelere… Aman ha durdurmasın bu kavramları…
Demokrasi havarisi, özgürlük savaşçısı, eşitlik çığırtkanı olur tüm bedenim, hücrelerim, atomlarım, Gloun’larım, Quark’larım ve sicimlerim…
Nasıl gidebilirim memlekete…
Yüksek Lisans… Memlekette eve yakın bir üniversiteye kayıt, sonra da gelsin atamalar…
Yapılan tüm yolsuzluklara düşman tüm benliğim…
Yalan beyanla, devam etmeyeceğim bir okula kaydımı yaptırıp, memleketime tayin istediğim zaman, rahattır bedenim, vicdanım…
Benim atandığım okula gerçekten hakkı ile gelecek olan birini engellemem de zerre umurumda değil…
Öğretmenim Ben!
Yaz tatilidir en büyük hayalim… Girilecek denizler, gezilecek şehirler, alınacak hediyeler…
Yaz tatilinden sonra, okula adapte olmam en az 1 ay sürer…
Yorgunum, çalışma yorgunu değil, dinlenme yorgunu… Yaz yorgunu…
Sonra okullar başlar… İlk bir hafta ders olmaz… Olmasın zaten…
Kaldıramam… Sıcağa ve tatile alışmış bünyemin bu duruma alışması için böyle olması gerekir…
İlk bir hafta ders yok…
Sonra bayram haftası, öncesi, sonrası…
Tatil gidişi, gelişi…
Şubat tatilinden 1 hafta öncesi, 3 gün sonrası…
23 Nisan, 19 Mayıs haftasını direk sildim zaten…
Yılın son haftası…
Derse ne gerek var kardeşim bu güzel ülkede…
Bak Finlandiya’da, Kanada’da, Neptün’de Plüton’da öğretmenler bilmem kaç bin dolar maaş alıyorlar… Aylık bilmem kaç bin avro ek ders, avans, kurs… Prestij de cabası…
Çalışamam kardeşim ben bu koşullarda…
+18 derecede, güneşli, serin bir ülkede, sırtımda yastık, karnım tok, kapıda arabam, kendi evim, yazlığım, kışlığım, geceliğim, gündüzlüğüm, kasada param olsun, bak bakalım nasıl çalışıyorum ben…
Umurumda değil asgari ücrete canı dişinde çalışan milyonlar…
Ben kendi işime bakarım…
Yok, şükür bende, unutmuşum adını…
Şükrümüzü aldılar elimizden, benliğimizi aldılar…
Efendimizin müjdesiyle her daim şükredenlerin doğrudan cennete gireceği söylendi bize…
Duyduk, inandık tüm atomlarımızla…
İş uygulamaya gelince sınıfta kaldık… Kalmaya da devam ediyoruz…
İnsanım Ben!
Bu nasıl bir çelişkidir Anne?
Herkes küçük hırsızlıklarla ticaret yapıyor…
Herkes istiyor ki, kimse hırsızlık yapmasın…
Bu nasıl bir çelişkidir Anne?
Bir kurs açılır, daha kursa gitmeden bitirme belgesini nasıl alırım, onun ARGE’sini yapar, kafa yorar, gerekli tüm hesaplamaları yaparım…
O belge o kursa gitmeden alınmalı, ama nasıl?
Sahte imzalar, toplu imzalar…
Bu sertifikayı da almam lazım…
En güzel çözümü de en kısa zamanda bulurum….
-inanamıyorumm, şu kursa ders anlatacak hoca bulamıyorlar diye de söylenirim sonra…
Peki ders dinleyecek adam bulabiliyorlar mı?
Bahanemiz, vicdan zımparamız hazır: Ama herkes yapıyor… Herkes yapıyor…
Yüce Yaratıcının huzuruna çıktığımızda, bunu neden yaptın Ey Kulum diye sorduğunda, ben de ona diyeceğim ki, ama Allah’ım herkes yapıyordu…
Allah’ım, ama herkes haram yiyordu, herkes kul hakkı yiyordu…
Geçelim bunları… Boşverelim…
Bir ara televizyonu açıyorum…
Bir haber, bir yerde bir eylem var…
Benim o eylemdeki…

Öğretmenim Ben…

En öndeyim…
Demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik diye bağırıyorum…
Barış ve kardeşlik diye inliyorum ardından…
Tanıyorum kendimi…
Tüm yaz boyunca dinlenen, gezen, tatilini yapan ve tam okulların açılacağı hafta, küçük bir operasyonla rapor alan kişiyim ben…
İnsan hakları diyorum, hak, hukuk, guguk diyorum…
Ama basarım bunların durdur düğmesine, kendi çıkarlarım için kardeşim, yormayın beni…
İnsanım Ben!
İnsan vicdanını en güzel, birilerini suçlayarak aklarmış…
Hep suçluyorum birilerini…
Ancak bu şekilde temize çıkarıyorum kendimi…
Evde benden ekmek bekleyen çocuğuma helal rızık götürmektense, aldığım ve verdiğim her sayılı nefesin şükrünü yapmaktansa, akşamdan sabaha, sabahtan akşama kadar pişpirik atıyorum, kumar oynuyorum, çirkef, kokuşmuş, aşağılık bir kahve masasında…
Bir mikrofon uzatılsa bana, etmediğim küfrü bırakmıyorum, sisteme, devlete…
Boş zamanlarımda ki o da ne demekse, insanın boş zamanı mı olur, araba ilanlarına bakarım ben…
Altına, dolara, hisse senetlerine akarım sonra…
Yatırım yapılacak ev ilanlarıyla da kapatırım günümü…
Sosyal ağlarda saatlerimi, asosyal ağlarda günlerimi geçiririm…
Sonunu getiremediğim bir oyunun, benim sonumu getireceğinden haberim olmadan, sonunu getirmek için deliler gibi uğraşmaya devam ederim…
Alacağım bir akıllı telefon için gezmedik site, girmedik mağaza bırakmam…
Günlerce, belki de aylarca, evet aylarca aradıktan sonra alacağım ürüne karar veririm…
O ürünü aldıktan sonra, en mutlu benim…
Mutluydum ben, evet mutluydum…
İstediğim ürüne sonunda sahip olmuştum… Benimsin…
En ufak bir mutsuzluk belirtisi göremezsin bünyemde…
Evet…
İnsanım Ben!
Öğretmenim Ben!
 
5. Sınıflara giriyorum kesinlikle geçen yıllardaki öğrencilere göre seviye düşüklüğü bariz belli oluyor. Ama sebebini bilemiyorum.

SM-N900 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 
Geri
Üst