Altı Yaşındaydım

Kodla Büyü

Kürşat_58

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
691
Altı yaşındaydım.
Hayli yaşlı bir komşumuz vardı.
90 küsur.
Vade doldu.
Vefat etti.
İlk kez tanışmıştım ölümle… Dün gibi hatırlıyorum. Mahallede adeta yas ilan edilmişti. Televizyon açmak yasak. Radyo yasak. Teyp yasak. “Duyulur, ayıp olur” deniyordu. Yüksek sesle konuşmak yasak. Top oynamak yasak. Çıt çıkarmaya utanılırdı. Sessizlik hakim olurdu. İşine, okuluna gidenler, başı öne eğik, hüzün korteji gibi yürürdü.

*

Yatağında, eceliyle son nefesini veren 90 küsur yaşındaki insanlarımızı bile, böyle uğurlardık… Hatırlarsınız.

*

Türkiye henüz bu duygularını yitirmeden önce, gazeteciliğe başladım. Gece muhabiriydim. İlk haberim, cinayetti. Zordu. Öldürülen kişinin tek kare vesikalık fotoğrafını alabilmek için, cenaze evine gidip, kendimi sivil polis olarak tanıtmıştım. Başka çarem yoktu. Çünkü, gazeteci falan giremezdi cenaze evlerine… Hatta mahalleye bile giremezdi. Acılı aileye saygısızlık olarak kabul edilirdi.

*

Diri’ye olmasa bile…
Ölü’ye saygı vardı en azından.

*

Sonra?
Sonra bi haller oldu bize.

*

Darbeyle beraber yozlaşma hızlandı, 80’lerin sonuna doğru, cinayet mahalline gitmemize gerek kalmadı, cinayet mahalli bize gelmeye başladı!
“Gazeteye çıkayım da, nasıl çıkarsam çıkayım” gibi, tuhaf bir duygu toplumu zehirliyordu.
Telefon ediyorduk, öldürülen kişinin ailesi fotoğraf albümünü koltuğunun altına koyup, getiriyordu.
Önceleri araç gönderiyorduk. Baktık ki, gereksiz masraf oluyor, “taksiye binin, öyle gelin” demeye başladık.
İnanmakta güçlük çekeceksiniz ama, komşular da gelsin diye, minibüs tutanı bile gördüm.

*

90’lı yılların başında, artık zahmet edip telefon etmiyorduk.
“Cinayet oldu, fotoğrafları getireyim mi?” diye telefon ediyorlardı.
E memlekette cinayetler artmıştı, hangi birini basacağız… “Öldürülen kız güzelse getir, güzel değilse boşver” demeye başladık.
Manşeti sağlama almak için kurbanın gelinliğini getiren bile oluyordu.

*

90’ların sonuna doğru, maktul aileleri şımardı!
Özel televizyonlar çıktığı için, gazetelere yüz vermemeye başladılar, “tirajın kadar konuş” diye küçümsüyorlardı.
Gazeteler kurbanların kuru kuruya fotoğraflarını vermeye çalışırken, televizyonlar şakır şakır düğün videolarını yayınlıyordu.
“İşte görüyorsunuz sayın seyirciler, katil aile dostuydu, boğazını kestiği geline bileziği böyle takmıştı, şöyle halay çekmişti” filan.

*

Bilahare, milenyum geldi. 2000’ler… Öldürülen kadının tatil videosu, katledilen çocuğun sünnet videosu falan kesmemeye başladı. Zaten, video işi internete kaymıştı, cinayet seyretmek için ana haber bültenlerini beklemeye gerek kalmamıştı, tıkla, hemen seyret… Özel televizyonlara yeni bi atraksiyon lazımdı. Bulduk…
Anne-babalara “evinize canlı yayın aracı gönderelim, çocuğunuzu nasıl öldürdüler çıkın anlatın” demeye başladık. Kabul ettiler!

*

Ama… Canlı yayın araçlarının parasını sokaktan toplamıyorduk. Fazla pahalıya maloluyordu. “Çok istiyorsanız, gelin stüdyoda spikere anlatın” demeye başladık. Onu da kabul ettiler!

*

Bu sefer, başka bi pürüz çıktı ortaya… Özel televizyonların sayısı belki 100 tane, öldürülenin anası-babası sadece iki kişi.
Arz-talep meselesi yüzünden, karaborsa oluştu.
İşin içine para girdi.
“Bizim ekrana çıkmanız için şu kadar para veriyorum” diyen kanala çıkmaya başladılar. Para verenlerin reytingi arttı.
Aileler tadını almıştı. “Para vermem” diyenlerin telefonuna bile çıkmıyorlardı.

*

Bi ara ipin ucu öyle kaçmıştı ki, sektör haline gelmişti. Komisyonla çalışan aracılar peydah olmuştu. Aileyi önceden bağlıyor, futbolcu menajeri gibi, televizyon kanallarıyla pazarlığa oturuyorlardı.
Neyse ki, medya patronları musluğu kesti, “etik gazetecilik” ayağına yatıldı, haber için para ödenmekten vazgeçildi.

*

Medyamız bu olan bitenlerden ders çıkarmıştı. Özeleştiri yaptık. Dedik ki… Rekabet için birbirimizin kafasını gözünü yarmayalım, herkese yetecek kadar maktul ailesi var, paylaşalım!

*

Bu makul öneride uzlaştık.
Aileleri kırışmaya başladık.
Kurbanın babası star’a çıkıyorsa, annesi kanal d’ye çıkıyor, ağabeyi atv’ye gidiyor, kızkardeşini show tv alıyordu. Haber kanalları zayıf kalıyor, genellikle amca’yla teyze’yle idare ediyorlardı.
Herkes konuklarını aynı anda canlı yayına çıkarıyor, reytingin takdiri yüce Türk milletine bırakılıyordu!

*

Ailece anlatılıyor…
Ailece seyrediliyordu.

*

Böyle böyle, yavaş yavaş, bir zamanlar 90 küsur yaşındaki komşusunun eceliyle vefatında bile adeta yas ilan eden toplum… Gencecik, hunharca ölümleri bile normalleştirdi. Rutinleştirdi.

*

Ve dün, gazetelerde yayınlandı…
Özgecan’ın babası, sahneye çıkıp konser verdi!

*

Evet, yanlış okumadınız.
Tayyip Erdoğan’ın emriyle “devlet sanatçısı” yapıldı, Mersin Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’na alındı, kızının adı verilen meydanda, ramazan konserinde sahneye çıktı, solistlik yaptı.

*

Kızı öldürüldüğünde şarkıcı olsaydı, hayat devam ediyor diyeceğim ama… Kızı öldürüldüğünde grafikerdi, matbaalarda çalışıyordu.
Müziğe merakı var diye, Tayyip Erdoğan tarafından “devlet sanatçısı” ünvanı verildi, çıkıp şarkı söylesin diye, koroya dahil edildi.

*
Vardığımız nokta itibariyle, ne demeli, inanın bilemiyorum.
Şu kadarını diyeyim bari…
Türkiye’nin sorunu, hukuki veya siyasi değildir.
Halledilemeyen sorunlarımızın kaynağı, çok daha derinde, çok başka bir yerdedir.
--Alıntı---
 
gerçekten güzel bir yazı hocam. Soluksuz okudum.Teşekkürler paylaştığın için.. :+1:
 
@@Kürşat_58

Ramazan eğlencelerinden nefret ederim. Hatta ramazanın yozlaştırılıp "Ramazan eğlencesi" adı altında rant kapısına dönüştürdüğünü görmek beni çileden çıkarır.
Din adına yapılan lakin din ile uzaktan yakından alakası olmayan "tasavvuf musikisi" saçmalığına zaten hiç girmiyorum

Lakin burada değinmek istediğim bu değil. Şimdi burada sıkıntı ne ?
Dürüst olalım
Mert olalım

Sıkıntı özgecanın babasının işin kolayına kaçıp tayyip erdoğana küfredip sistemin içine pisleteyim dememesi mi ?
Olayın başından beri herkesin kendine hayran bırakan bir olgunlukla "onunda ana babası var" neredeyse katile gelen eleştirileri hafifletmeye çalışması mı ?

siz nasıl bir insansınız çok merak ediyorum. Kininiz nefretiniz öyle bir hal almış ki. Tayyip erdoğan "Allah birdir" dese sırf o dedi diye inandığınız dini bırakıp hayır öyle değil diyeceksiniz.

Dediğin gibi sorun çok derinlerde (!)
Neyse ben kiminle neyi tartışıyorum ki ne desem boş çok değil birazdan insanı çileden çıkaran yorumlar alt alta gelir. Selametle.
 
Cevap sorunun içinde sayın hocam. Katılıyorum yazıya. Yozlaşmanın ve okumanın değersizleşmesinin desteklendiği bir toplumda bu tür olayların oluşması kaçınılmazdır.
 
@paradiso
arkadaşım yıllar geçtikçe biz hangi değerlerimiz kaybediyoruz fakındamısın. yada sizin için daha önemli şeyler mi var.

özgecan olayından biz ders çıkarmamız gerekirken ve yasal adımlar atılması gerekirken medyamız, siyasetçimiz, mağdurun ailesi rant peşinde koşuyor fakındamısınız. hızla eriyip giden saygınlığımız, kültürümüzün yanında tayyip ismi de geçmiş siz buna mı takıldınız. tayyibe bir şey olmaz korkmayın bu millete olur ona olmaz olmasını da isteyen yok bu korkunuz nedir. tayyip erdoğanda hata yapabilir onu söylemek herkese düşemez mi?
 
Niçin yazının sonuna alıntı kısmında bu yazının yılmaz özdil e ait olduğunu yazmadınız ? Yoksa özdil in işinize gelen yazısını buraya ekleyip, işinize gelmeyen yazısını buraya eklemediğiniz için eleştirilmekten korktunuz. Bakın bakalım aynı özdil geçtiğimiz günlerde ne yazmış ?
Hani şu rezidans olayı var ya ondan bahsediyor, reza reza diye, bakanın saati diye buralara defalarca çarşaf çarşaf konu açtınız. iyi de yaptınız bakanın saatini savunacak kadar ahmak değilim de. Niye bu rezidans olayını hiç ağzınıza almıyorsunuz. Yoksa "benim hırsızım iyidir sizin hırsızınız kötüdür" diyenlerden misiniz ? O öyle olmaz hocam ya mertçe yapılan tüm yolsuzlukları yazacaksınız ya da susup bi kenarda oturacaksınız. İşte bizim toplum olarak en büyük problemimiz tam da bu. Adaletli olacaksınız.

Neyse dönelim özdil'e


76829.jpg


Seçim öncesi CHP'li Gamze Akkuş İlgezdi'yi eleştirdiği için beyinsizlikle suçlanan Özdil, bugün "Şuursuz beyinsiz bir yazı…" başlıklı yazıyla tepkilere yanıt verdi.
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi'nin diş hekimi CHP İstanbul Millekvekili Gamze Akkuş İlgezdi'yi kaleme alan Yılmaz Özdil yine çok konuşulacak.
İstanbul'da en yüksek oyu alarak ön seçimden çıkmayı başaran ve milletvekili seçimlerinde CHP'denn 1. sıradan aday gösterilen İlgezdi'nin hızlı tırmanışını Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, tuhaf bulmuştu.
"ÖNSEÇİM AYAKLARIYLA NE İDÜĞÜ BELİRSİZ TİPLER"
Seçimden hemen önce CHP'nin adaylarını ele aldığı yazısında Özdil, önseçim ayaklarıyla ne idüğü belirsiz tiplerin partiye doluştuğunu, enteresan bazı kişilerin milletvekili listelerine sokuşturulduğunu iddia etmiş ve İlgezdi için “ismini bile hatırlamıyorum ama, Ataşehir belediye başkanının eşinin birinci sıradan aday yapıldığını” yazmıştı.
CHP İstanbul milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, Meclis kürsüsündeki yemin töreninde sol yumruğunu havaya kaldırarak “ezilenlerin yanındayız” demişti.
İşte bu ifadeler sonrası Özdil, CHP'de istenmeyen adam ilan edildi. Muhalif yazar hakkında "şuursuz beyinsiz", "Atatürkçülükten uzak", "hastalıklı zihniyet" yorumları yapıldı. Sert eleştirilere Özdil, bugün "Şuursuz beyinsiz bir yazı…" başlıklı yazısında yanıt verdi:
"TUTUMLU Bİ HANIMEFENDİ DEMEK Kİ"
"Seçimin henüz kırkı çıkmadı, Ataşehir belediye başkanının eşinin, Bağdat caddesindeki rezidanstan, beş milyon dolara üç daire birden aldığı ortaya çıktı. Kupon arazi üzerinde, lebi derya manzaralı… TBMM’de milletvekili yemini ederken sol elini yumruk yaparak havaya kaldıran Ataşehir belediye başkanının eşine “bu rezidans iddiası doğru mu?” diye sormuşlar, “konut ve mülk sahibi olmak yasalara aykırı bir durum değil” demiş.
Gayet makul bi cevap yani.
Benim içime sindi.
Devlet hastanesinde diş hekimiydi.
Tutumlu bi hanımefendi demek ki.
Komplovari kafamla şuursuz ve beyinsiz olduğum için, okurlarımdan özür diliyorum.
Başta Halk tv, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Cümleten hayırlı demokrasi şölenleri ve manzaralı rezidanslar temenni ediyorum."

ha birde şurda Çinli diye Uygur türklerini dövenleri tiye almış belki buda ilgini çeker diye düşündüm.

yilmaz_ozdil_cinli_diye_uygur_turku_dovenleri_nasil_ti_ye_aldi_h66061_ab612.png


http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/yi ... 66061.html
 
@paradiso işte bu senin ön yargından dolayı yazmadım sen diyorsun ya tayyip Allah bir derse nerdeyse inanmayacaksınız diye aslında sen öylesin bu yazı sende kabul edersin ki doğru yazılmış bir yazıdır. doğru olan bir şey kimden gelirse gelsin takdir etmek gerekmez mi? ama sizler öyle değilsiniz hep ön yarılı davranıp bir de bizi ön yargılı olmakla suçlarsınız. yılmaz Özdil yanlış bir şey yazara onu savunacak halimiz yok ama tayyip yanlış yaparsa savunacak çok haliniz var belkide aramızda ki farkı kavrayabilmişindir.
 
Geri
Üst