- Mesajlar
- 2,004
Yaz tatilinin başında okumuş olduğum "EINSTEIN FAKTÖRÜ" adlı kitaptan alıntıdır. ilginizi çekeceğini düşündüm.
HEISENBERG İLKESİ
Alman fizikçi Werner Heisenberg, 1926 yılında, boşlukta hareket eden bir elektronun yörüngesini ölçmenin imkansız olduğunu belirledi. İşık dalgaları, bu küçük parçacığın bir gölgesini yaratmak için çok büyüktü ve çok daha küçük dalga boyları olan gama ışınları da çok güçlüydü. Gama ışınları elektrona çarptığında elbette onu durduruyordu. Bu nedenle elektronu gözlemlemek, onun davranışını değiştiriyor ve deneyi bozuyordu.
Bu olgudan yola çıkan Heisenberg, ünlü Belirsizlik İlkesini formüle etti. Bu ilke, bir elektronun hızı ve yörüngesi gibi bazı şeyleri hiçbir zaman kesin olarak bilemeyeceğimizi, çünkü onları gözlemlemenin öğrenmek istediğimiz veriyi değiştirdiğini ifade etmektedir.
Heisenberg, şunu söylüyordu: "Gözlemlediğimiz şey doğanın kendisi değildir, sorgulama yöntemimize maruz kalan doğadır.'"
Heisenberg'in ilkesi, psikoloji de dahil olmak üzere hemen her bilgi alanında bir mecaz olarak kullanılmaktadır. Profesyonel terapistler bu ilkeyi, kişinin neden kendisine psikanaliz yapamayacağını açıklamak için kullanmaktadır. Odada oturan canlı bir analizcinin varlığı, hastanın çağrışımlar dizisini kolaylaştırmak ve bu çağrışımlara odaklanılması için gereklidir. Freud, duyguların yönelmesi ile analizcinin hastanın geçmişindeki birisinin rolünü aldığı kuramını ortaya atmıştır. Modern terapistler, bu olguyu hasta ve analizci arasındaki kişisel etkileşime yüklemektedir. Ancak bunlar yalnızca, serbest çağrışımın bir geri bildirim döngüsü ile kanal açıldığında daha iyi işlediğini söylemenin süslü yollarıdır. Harici bir odak - bir kişi, dinleyici, not defteri veya ses kayıt cihazı - bu döngüyü tamamlar, kişinin tek başına belirtemeyeceği ince algıları resmeder.
HEISENBERG İLKESİ
Alman fizikçi Werner Heisenberg, 1926 yılında, boşlukta hareket eden bir elektronun yörüngesini ölçmenin imkansız olduğunu belirledi. İşık dalgaları, bu küçük parçacığın bir gölgesini yaratmak için çok büyüktü ve çok daha küçük dalga boyları olan gama ışınları da çok güçlüydü. Gama ışınları elektrona çarptığında elbette onu durduruyordu. Bu nedenle elektronu gözlemlemek, onun davranışını değiştiriyor ve deneyi bozuyordu.
Bu olgudan yola çıkan Heisenberg, ünlü Belirsizlik İlkesini formüle etti. Bu ilke, bir elektronun hızı ve yörüngesi gibi bazı şeyleri hiçbir zaman kesin olarak bilemeyeceğimizi, çünkü onları gözlemlemenin öğrenmek istediğimiz veriyi değiştirdiğini ifade etmektedir.
Heisenberg, şunu söylüyordu: "Gözlemlediğimiz şey doğanın kendisi değildir, sorgulama yöntemimize maruz kalan doğadır.'"
Heisenberg'in ilkesi, psikoloji de dahil olmak üzere hemen her bilgi alanında bir mecaz olarak kullanılmaktadır. Profesyonel terapistler bu ilkeyi, kişinin neden kendisine psikanaliz yapamayacağını açıklamak için kullanmaktadır. Odada oturan canlı bir analizcinin varlığı, hastanın çağrışımlar dizisini kolaylaştırmak ve bu çağrışımlara odaklanılması için gereklidir. Freud, duyguların yönelmesi ile analizcinin hastanın geçmişindeki birisinin rolünü aldığı kuramını ortaya atmıştır. Modern terapistler, bu olguyu hasta ve analizci arasındaki kişisel etkileşime yüklemektedir. Ancak bunlar yalnızca, serbest çağrışımın bir geri bildirim döngüsü ile kanal açıldığında daha iyi işlediğini söylemenin süslü yollarıdır. Harici bir odak - bir kişi, dinleyici, not defteri veya ses kayıt cihazı - bu döngüyü tamamlar, kişinin tek başına belirtemeyeceği ince algıları resmeder.