HEISENBERG İLKESİ

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan ercinc98
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Kodla Büyü

ercinc98

Süper Üye
Süper Üye
Mesajlar
2,004
Yaz tatilinin başında okumuş olduğum "EINSTEIN FAKTÖRÜ" adlı kitaptan alıntıdır. ilginizi çekeceğini düşündüm.

HEISENBERG İLKESİ

Alman fizikçi Werner Heisenberg, 1926 yılında, boşlukta hareket eden bir elektronun yörüngesini ölçmenin imkansız olduğunu belirledi. İşık dalgaları, bu küçük parçacığın bir gölgesini yaratmak için çok büyüktü ve çok daha küçük dalga boyları olan gama ışınları da çok güçlüydü. Gama ışınları elektrona çarptığında elbette onu durduruyordu. Bu nedenle elektronu gözlemlemek, onun davranışını değiştiriyor ve deneyi bozuyordu.

Bu olgudan yola çıkan Heisenberg, ünlü Belirsizlik İlkesini formüle etti. Bu ilke, bir elektronun hızı ve yörüngesi gibi bazı şeyleri hiçbir zaman kesin olarak bilemeyeceğimizi, çünkü onları gözlemlemenin öğrenmek istediğimiz veriyi değiştirdiğini ifade etmektedir.

Heisenberg, şunu söylüyordu: "Gözlemlediğimiz şey doğanın kendisi değildir, sorgulama yöntemimize maruz kalan doğadır.'"

Heisenberg'in ilkesi, psikoloji de dahil olmak üzere hemen her bilgi alanında bir mecaz olarak kullanılmaktadır. Profesyonel terapistler bu ilkeyi, kişinin neden kendisine psikanaliz yapamayacağını açıklamak için kullanmaktadır. Odada oturan canlı bir analizcinin varlığı, hastanın çağrışımlar dizisini kolaylaştırmak ve bu çağrışımlara odaklanılması için gereklidir. Freud, duyguların yönelmesi ile analizcinin hastanın geçmişindeki birisinin rolünü aldığı kuramını ortaya atmıştır. Modern terapistler, bu olguyu hasta ve analizci arasındaki kişisel etkileşime yüklemektedir. Ancak bunlar yalnızca, serbest çağrışımın bir geri bildirim döngüsü ile kanal açıldığında daha iyi işlediğini söylemenin süslü yollarıdır. Harici bir odak - bir kişi, dinleyici, not defteri veya ses kayıt cihazı - bu döngüyü tamamlar, kişinin tek başına belirtemeyeceği ince algıları resmeder.
 
SAF İDEÂLAR

SAF İDEÂLAR

Büyük Yunan filozof Platon, M.Ö. beşinci yüzyılda yazdığı başyapıtı Devlet'te gerçekte iki dünya olduğunu düşünmektedir: Duyularımızla algıladığımız maddi dünya ve saf idealar. Platon Gerçek biçimleri yalnızca idealar dünyasında gördüğümüzü söylüyordu. Müzik, şiir, resim ve matematik ideal dünyanın aşkın güzelliği ve düzenini anlamak için yapılan ham çabalardı.7

Platon'un Mağarası

Paton günlük yaşantımızı insanların boyunlarından zincire vurulduğu ve başlarını çeviremediği veya hemen karşılarındaki duvar dışında hiçbir şey göremediği karanlık bir mağaraya benzetiyordu. İnsanlar, mağaranın derinliklerinde yaşayan ancak göremediği diğer kişilerin hareketleri ile alev ışığında gerçekleşen gölgeleri mağaranın duvarında izliyordu. Zincire vurulmuş mahkûmlar, cahillikleri nedeniyle bu gölgelerin dünyadaki tek "gerçek" şey olduğuna inanıyordu. Ancak başlarını çevirebilselerdi, ateşi ve bu gölgeleri oluşturan insanları görebilirlerdi. Mahkûmlar zincirlerinden kurtulabilselerdi, mağaranın dışına çıkabilir ve gözlerine güneşin ışıldadığı gökyüzü ile ziyafet verebilirdi.

Platon hepimizin böyle bir mağaraya zincirlendiğini, yalnızca gölgeleri görebildiğimizi ve bu gölgeler ile tüm evreni anlamaya çalıştığımızı söylüyordu. Platon "... her insanın ruhunda gerçeği öğrenmenin gücü ve onu görecek organı vardır" diye yazıyordu. Platon, algılarımızı zincirlerinden kurtarmayı başarabilirsek sonunda "gerçeği ve İyi adını verdiğimiz o en yüksek ruhu anlayabileceğimizi" düşünmektedir.
 
FOTOGRAFİK OKUMA YÖNTEMİ

Evrimsel Bir Sıçrama "FOTOGRAFİK OKUMA YÖNTEMİ"

Fotografik Okuma, insanın okuma yeteneğinin evriminde ileri atılan doğal bir adım gibi görünmektedir. Antikçağda ve ortaçağda, insanlar genellikle yüksek sesle okuyordu. Çoğu insan dudaklarını hareket ettirmeden okumayı güç buluyordu. Bugün eğitimli insanların neredeyse hepsi sessiz bir biçimde okuyabilir. Ancak okurken içimizden seslendirme eğilimi taşıyoruz. Beynimiz ve sinir sistemimiz, istem dışı olarak konuşma sürecini tekrarlamaktadır. Bu alışkanlık bizi olağanüstü ölçüde yavaşlatmaktadır; çünkü okuma hızımızı dilimizin hızına indirgemektedir.

Fotografik Okuma, bizi içimizden seslendirme ihtiyacından kurtarır, dil değil beyin hızında okumamıza olanak sağlar. Alfabeyi öğrenmeye başladığımızda, bir kelimeyi anlamadan önce her harfi tanımak zorundaydık. Geleneksel hızlı okuma kurslarına katılarak, tüm kelimeyi hatta cümleyi ve paragrafı bir bakışta anlamayı öğrendik.

Fotografik Okuma, bu süreci bir adım ileriye taşımakta ve tüm sayfayı bir kerede algılamamıza olanak sağlamaktadır. İlk bakışta bu imkansız görülebilir; çünkü her kelimeyi anlamak ve seslendirmek için çok hızlı gelebilir. Ancak içinizden seslendirme alışkanlığını terk ettiğinizde, beyninizin bir metni doğal hızında - çok ama çok hızlı - işlemesine izin vermenin çok daha rahat olduğunu göreceksiniz.
 
Geri
Üst