Kur-an ve Papaz!

Kodla Büyü

ozgurgitarim

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
778
Resimli ve düzenli hali :

http://www.bardakadam.com/kur-an-ve-papaz/

düz yazı hali :

Bir kitap var masamda…
Masamın hemen sağ tarafında…

Bu dünyaya gözlerimi açtığım güzel ülkemde, Kutsal Kitap deniyor ona…
Yüce kitabımız, Kuran-ı Kerim…

kuran1

Küçük bir çocukken, sadece annelerin ya da yaşlı nene-dedelerin okuduğu bir kitap profili idi kafamda, harflerinden ve lafzından bir şey anlamadığım…

Dedemin ve ardından annemin onu okurken ki ağlamaklı sesi, hayal mayal birkaç kırıntıyla aklımda… Zihnimin derinliklerinde…

Niye ağlardı ki dedem, niye ağlardı ki annem…
Bilmiyordum…
Bir kitabımız var bizim, adı Kuranı Kerim…
Kutsal kitabımız…

Evlerde mutlaka bir tane bulunan, L1 cache’de ya da Harddisk’in en ulaşılmayan sektörlerinde…
Raflarda, kitaplıklarda, dolap üstlerinde, sandıklarda ya da masa üstlerinde…

Ne güzel şeydin sen Eyyy Yüce Kitap!
Ve ne uzak şeydin sen Eyyy Yüce Kitap!
Beynimize, yaşantımıza, hayatımıza hitap eden, virane gönülleri onaran…

tevbe

Nedir Kuran-ı Kerim hiç düşündünüz mü?
Sadece 600 küsür sayfalık bir kitaptan mı ibaret…

Tamamıyla Allah(C.C) Kelamı… Allah’ı Zülcelal’in Cebrail’e emredip, Cebrail’in de Allah Resulüne ulaştırdığı…
Harf harf, kelime kelime, ayet ayet derilere, yapraklara, beyinlere yazılan ve ardından bin bir zahmetle toplanıp kitap haline getirilen…
Yani bundan tam 1405 sene önce Alak suresinin “Oku!” emriyle başlayan…
Nur dağında, Hira mağarasında…
On sekiz bin âlemin Sultanı Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem‘e gelen bir melek ve onun ilettiği ilk ilahi emir:
Oku, yaratan Rabbinin adıyla Oku!

manzara

Bir ramazan ayında ve bir Kadir gecesinde… yine Kur-an’ ın yani Allah’ın kendi tabiriyle bin geceden daha hayırlı olan bir gecede…

Cebrail’in bazen bizzat, bazen de güzel bir sahabe suretinde ilettiği Kelamullah…

Bazen gece, bazen gündüz, bazen Mekke’de, bazen Medine’de…
Bazen savaşta, bazen barışta…
Efendimiz Bazen yalnızken, bazen hutbe irat ederken…
Bazen ayakta, bazen otururken…
Bazen namazda, bazen yürürken…
Her bir ayetin, hangi sureye ekleneceğinin bilgisi ile birlikte…
23 sene ve 6236 ayet…
Veda haccına kadar…

zikir

Efendimiz, Serverimiz, On sekiz bin âlemin Sultanı Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem, tam 23 sene boyunca tebliğ etti insanlara, anlattı, öğretti ve tefsir etti her bir kelimesini, ayetini…

Açıkladı ve yaşadı…
Açıkladı, anlattı, öğretti ve yaşadı…

Batılı doğulu, dünyalı marslı, inanan inanmayan tüm aklı başında insanların hayatını incelediğinde gördüğü ve göreceği gibi, tek bir karanlık nokta bile yoktu Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)’in hayatında…

Açık ve net…
temiz ve sade…
alçakgönüllü ve güzel…
adil ve dürüst…
güvenilir ve emin…
aşkla, muhabbetle ve sevgiyle…

kerdeslik

Yaşayan Kuran’dı Efendimiz ve konuşan Kuran’dı Hz Ali, Hz. Ömer, Hz Ebubekir, Hz Osman, her biri gökteki yıldızlar olan sahabeler, ak pak annelerimiz…

İşte böyle oldu, şu anda evlerimizde bulunan ve belki de yıllardır bir açıp bakmaya bile zahmet etmediğimiz Yüce kitabımızın ortaya çıkışı…

Fakat, yok maalesef hayatımızın hiçbir alanında yüce kitabımız…

Önemli işlerimiz var bizim…
Okulun bitmesi, askerlik evet…
Evlilik, çocukların büyümesi evet…
Çocukların okulu, sonra evliliği evet…
Alınacak arabalar, evler evet…
Gidilecek Amazing yerler evet…

Gençlikte yapılmalıydı bunlar, nasıl olsa yaşlanınca okunurdu Kur’an-ı Kerim, yaşlanınca gidilirdi Kutsal topraklara, bir ara…

Gidip gelince temiz, dürüst, yalansız da kalmak gerekiyordu örneğin, ne kadar geç gidersek o kadar iyiydi vesselam…
Bu yüzden, örneğin hep 70 yaşında neneleri dedeleri gönderdik kutsal topraklara…
Yolculuğunun her anında yaşlılığının sıkıntısını yaşayan…

Kıyamda duramayan, Hira’ ya çıkamayan belki…

Bir söz vardı benim ilk gençlik dönemlerimde çevremde sıklıkla duyduğum : gençsin hayatını yaşa!!!
Okuduysanız eğer yazıyı buraya kadar, kaç senedir neleri ertelediğimize bir bakalım…

Yaşanacak ömür ya da an kaldı mı geriye: hayır…
Kulluk edecek bir an: hayır…
Peki yarın sorgu melekleri ile baş başa kalındığında iki rekât namaz kılma fırsatı verilecek mi bana: hayır…

Evet, yaşlılarımızın eline Kur’an verdik ve onları hicaza gönderdik biz…
Peki gençlerimizi : Gençlerimizi de Amerikalara, Avrupalara…

Para kalmadı cebimizde, kültür kalmadı beynimizde, en acısı da inanç kalmadı gönlümüzde…

Söke söke aldılar, üzerine paramızı alıp…

Uzvundan su akan heykellerin altında resim çektirmeyi modernite, Venedik’te aşkitomuzla şaraplarımızı yudumlamayı çağdaşlık sayan entel, dantellerimiz, sistemimiz; ihramıyla Kâbe’de resim çektiren Resul’a aşık bir genci, hayatı yakalayamamakla, yobazlıkla, gericilikle etiketledi, beğendi, yüzbinlerle de paylaştı…

O etiket, on yıllar sırtımızda kara bir leke gibi kaldı…

Hamd olsun Yüce Yaradan’ a son 10-15 yıldır bu bakış açısı değişti… Artık gençlerimiz de gidiyor kutsal topraklara…
Allah devamını tüm ülke gençlerine nasip etsin…

hasr

Daha önce de birkaç yazımda yazmıştım…

Gençken kitap satardım sahilde…
Bestseller diye bir zırva vardı, insanları kullanmak üzerine…
Binlerce yıllık deneyimi olan sistemin bulduğu…

Zaten hiç okumayan bir ülkenin, gerek toplum-aile baskısı, gerek entellektüellik kaygısı, gerek de öğretmen zorlaması ve ödev kaygısı ile okumaya çalışan birkaç gencine de bu zırvaları okuttular…

Bu kokuşmuş çiyanların, istediği kitapları istediği insanlara okutup, ardından istediği yığınları oluşturup, istedikleri gibi kullandıklarını gördüm ben…

Bir video izliyorum şimdi, bir rahip, nasıl Müslüman olduğunu anlatıyor…

Defalarca din değiştirdikten sonra, İslamiyet’le tanışmasını ve bu hak dinin, son ve hak kitabına olan aşkını anlatıyor…
Kuran aşkı, Resulullah aşkı…
Hak aşkı…

Bir çukurun içerisinden çıkış ve tertemiz bir dine uzanış, hiç bozulmamış, kokmamış, el değmemiş…
Tertemiz bir kitabı ve tertemiz bir Peygamberi olan…

Domuzların debelendiği, şehrin tüm pisliğinin toplandığı bir çukur düşünün… irin, kan, idrar, bok, pislik, tezek, balgam, fare, hamam böceği ne ararsan var içerisinde…
Bunun içerisinde bir rahip, debelenirken çukurun içerisinde yıllardır, aynı zamanda sorguluyor ve Kur-an elini uzatıyor ona…
Tertemiz elini, saf elini, kudret elini, hikmet elini, himmet elini…
Bir çekiyor ve o rahip de çıkıyor içerisinden…

Manzara muhteşem…

manzara2

Bir ırmak kenarı… Tertemiz akan bir su… buz gibi… Çakıl taşları seçiliyor suyun tabanında…
Tertemiz rüzgarlı bir hava… serin…
Hissedin dostlar, o serinliği, o suyun sesini duymaya çalışın…
Açık bir gökyüzü… Arkada zirvesi karlı dağlar…
Gökyüzünde kuşlar, biraz aşağıda uçuşan kelebekler…
Bir gül bahçesi, ırmağın hemen kenarında… hangi renk ve hangi kokudan ararsan güller ve çiçekler var içerisinde…
Alabildiğine taze çiçekler…

Okumayın sadece bu resmi, gözlerinizi kapatıp hayal edin lütfen…

Bahçede ötüşen kuşlar, bir kamelya, güneşi arkasına almış…
Soğuk içecekler, her türden meyvenin olduğu bir masa…
Bahçenin hemen kenarında bir çınar, asırlık bir çınar…
rüzgarın yapraklarında oluşturduğu hışırtıyı duymaya çalışın lütfen…

agac

Evet, teşbihte hata olmaz derler, işte manzara Kuranı Kerimin ta kendisidir.

Allah’ın ipidir, nurudur, sözüdür…

O rahip, işte bu nuru, Kuranı Kerimi eline aldığını ve 3 günde bitirdiğini söylüyordu…
3 gün, sadece 3 gün…72 saat…
Şimdi size soruyorum a dostlar, peki ya bizler?
Acaba şöyle baştan sona açıp okuduk mu yüce kitabımızı?
Ne kadar biliyoruz, ne kadar farkındayız emir ve yasaklarının?

O içi boş zırvalara ayırdığımız zamanın acaba 100’ de 1’ini, yazarı Kainatın sahibi Allah olan Kutsal kitabımıza ayırdık mı, ayırabildik mi?
Her türlü kitabı okuyan bizler arasında, Kuranı Kerimin mealini baştan sona okuyanların oranı nedir acaba?
Evet, yüzde doksan bilmem kaçı Müslüman bir ülkede yaşıyoruz…

Çocuk, babasının general olduğunun farkında değildir.
Baba’nın yürüdüğü toprağı yalar askerler, koca bir ordu teyakkuza geçer en ufak bir ziyaretinde…
ama çocuğunun gözünde o general, sırtına binilecek bir at, bir popo silicisi, bir çikolata alıcısı ve dondurma yasaklayıcısıdır.
Çocuk, babasının general olduğunun farkında değildir…

Tok, açın farkında değildir.
Yıllarca tok gezmiş bir adama, özellikle de hiç oruç tutmamışsa açlığı anlatamazsınız. Baklavalı dondurmasının üzerine sütünü içen ardından meyve kokteylli sağlık öğününü bitirip yatan bir çocuğun babasına, Afrika’da aç, susuz, evsiz yatan binlerce çocuğun olduğu gerçeğini anlatamazsınız…
Tok açın farkında değildir…

Müslüman, müslümansızlığın farkında değildir.
Kuranı Azimüşşan’ın okunduğu, Ezanı Muhammediye’ lerin gökleri çınlattığı bir ülkede, namazsızlığı ve Kuransızlığı kimseye anlatamazsınız…
Ya yokluğu yaşamak gerekir, Allah muhafaza, ya da yaşayanlardan ders almak gerekir…
Müslüman, müslümansızlığın farkında değildir…

Bu cennet bahçesi dinin ve bu güzel ülkenin değerini kıymetini bilmek için ille bazı şeyleri kaybetmek gerekmiyor diye düşünüyorum…

Şimdi ey dostlar ve gençler…
Bu yazı değerlendirelim lütfen…
Ya Kuranı Kerim okumayı öğrenelim, ya da mealini 3 günde değil de 15 günde okuyalım örneğin…

Çukurunun içerisinde bulunan bir adam, el atıp gül bahçesine, 3 günde okuyorsa bu Kuranı Kerim’i, e bizde bir zahmet bir el atıp, uzanalım Kur’an-ı Kerim’imize…

Kainatın en büyük mucizesi evde ağlıyacak, mahsun kalacak, hüzünlenecek…
biz de gereksiz ve boş işlerle zamanımızı geçireceğiz…

Ey Yüce Allah’ım, sonumuzu, ahir ve akıbetlerimizi hayr eyle…
İki cihanda yüzümüzü ak eyle…
Son nefesine rahmet meleklerini getirecek bir ömür sürmeyi nasip et…
Ey Yüce Dost, Ey Yüce Arşın sahibi… Ey yoktan var eden Allah’ım…
Arşın her yanını dolduran zatının nuru hürmetine, bütün mahlûkata hükmettiğin Kudretinin azametine, her yanı dolduran rahmetinin bereketine senden istiyoruz…
Senden başka İlah yoktur…
Ey çaresizlerin çaresi Allah’ım bize yardım et…
Ölmeden önce bizi uyandır ve İmanla, Kuranla, Namazla al canımızı…
 
Geri
Üst