Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Putin’e tahıl koridoru teklifi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının satır başları şöyle;

Salı günü başladığımız Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’ı kapsayan Balkan turumuzu tamamladık. Bölgesel gelişmeler açısından kritik bir dönemde son derece önemli ziyaretler gerçekleştirdik. Ana gündemimizi Bosna-Hersek’teki siyasi krize çözüm bulunması oluşturdu. Bu çerçevede muhataplarımızla istişarelerimizi yaptık, öneri ve katkılarımızı kendileriyle paylaştık. Gerek ikili düzeyde gerek Üçlü Danışma Mekanizmaları kapsamında diyalog ve istişarelerimizi artırarak sürdürme konusunda mutabık kaldık.

İkili konuların yanı sıra bölgesel ve uluslararası gelişmeler bağlamında fikir alışverişinde bulundum. Tüm temaslarımda Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğüne ve egemenliğine olan desteğimizi vurguladım. Ülkemizin bundan sonra da üzerine düşeni yapmaya devam edeceğini ifade ettim. Mevcut sorunların aşılması noktasında mesafe kat ettiğimize inanıyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Putin'e tahıl koridoru teklifi

Her üç ülkede de düzenlenen iş forumlarına iştirak ettim. Ayrıca ziyaretlerim vesilesiyle üç ülkeyle de çeşitli alanlarda toplam 11 anlaşma imzaladık. Böylece ilişkilerimizin hukuki altyapısını daha da tahkim ettik.

Ziyaretimin ilk durağı olan Saraybosna’da Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi üyelerinin yanı sıra Temsilciler ve Halklar Meclislerinin Başkanlık Divanları üyeleriyle de verimli görüşmeler gerçekleştirdik. İnşası Türkiye tarafından tamamlanan Bosna-Hersek İslam Birliğinin yeni idare binasını ziyaret ettik. Burada Bosna-Hersek Reisül Uleması ile Bosna-Hersek’in dört bir yanından gelen müftülerle buluştuk. Merhum Aliya İzzetbegoviç’ten sonra böyle bir buluşmayı gerçekleştiren ikinci Cumhurbaşkanı olmak benim için ayrı bir bahtiyarlıktı. Malumunuz Türkiye ile Bosna-Hersek arasında siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerin ötesinde derin tarihi, kültürel ve insani bağlar mevcut. Türk milletinin kalbinde müstesna bir yere sahip Bosna-Hersek’in istikrar ve refahına yönelik girişimlerimizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Ziyaretimin ikinci durağını teşkil eden Sırbistan ile ilişkilerimiz her geçen gün daha da gelişiyor. Sırbistan’da ekonomiye ve istihdama katkı sağlayan yatırımlarımızla ve girişimcilerimizle iftihar ediyoruz. 2 milyar dolara ulaşan ticaret hacmimizi en kısa sürede 5 milyar dolara çıkarma irademizi ortaya koyduk. Sancak bölgesinin önde gelen liderleriyle de samimi görüşmeler gerçekleştirdik. Geçtiğimiz yıl açılan Yeni Pazar Başkonsolosluğumuz, Sırbistan’la ve Sancak bölgesiyle bağlarımızı kuvvetlendiriyor. Orada 20 kilometrelik Sancak-Tutin yolunu yapıp bitirdik. Bu tabii Yeni Pazar’ı çok çok rahatlattı. Bizden bir ricaları daha vardı; orada bir camileri var, o camilerine bu Tutin yolundan 200-300 metrelik ara asfalt yol istediler. Onun da talimatını gerekli yere verdik. Niş’te geçen hafta açtığımız konsolosluk büromuz da hizmet vermeye başladı.

Hırvatistan ziyaretim de yine son derece başarılı geçti. Cumhurbaşkanı Milanoviç ve Başbakan Plenkoviç’le ikili ve heyetlerimizin katılımıyla görüşmeler gerçekleştirdik. İlişkilerimizi güçlendirme konusunda Hırvat tarafıyla ortak bir iradeyi paylaştığımızı memnuniyetle müşahede ettim. Ticaret hacmimizde 1 milyar dolar hedefini bu yıl rahatlıkla geride bırakacağız. İlk 8 ayda şimdiden 760 milyon dolara ulaştık. Yeni hedefimizi ise önce 2 milyar dolar, ardından 5 milyar dolar olarak belirledik.

TİKA’nın desteğiyle Sisak şehrinde yaptırılan cami ve İslam Kültür Merkezinin açılışını da gerçekleştirdik. Cumhurbaşkanı Milanoviç ve önceki Cumhurbaşkanı Kitaroviç de açılış törenine geldi. Onun da bu kültür merkezinin yapımıyla alakalı benden ricası olmuştu. Biz de yaparız demiştik ve bunun üzerine de TİKA’ya talimatımızı vermiştik. Bu vesileyle Hırvatistan’daki Müslüman kardeşlerimizle bir araya gelip hasret giderdik. Cami ve İslam Kültür Merkezi’ne adımın verilmesinden ülkemiz ve milletimiz adına da iftihar ettim. Elbette bu, şahsımızla birlikte Türkiye’ye olan muhabbetin, hürmet ve güvenin bir yansımasıdır. Hırvatistan ziyaretimizin ilişkilerimiz ve bölgemizin geleceği bakımından mühim sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Balkan turumuzun ve yaptığımız görüşmelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum. 

“Yunanistan’ın anlayacağı dil neyse o dille konuşuyoruz”

(Yunanistan’a yönelik “Bir gece ansızın gelebiliriz” açıklaması) İfade ettiğim hususların, vermek istediğim mesajın son derece açık olduğunu düşünüyorum. Yunanistan’ın son dönemde Türkiye’ye yönelik tutumu izah edilir gibi değil. Bir yanda Ege’de yaptıkları ihlaller var, bazıları NATO görevi icra eden uçaklarımıza yönelik tacizler var, S-300 füzeleriyle radar kilitlemeye varan mütecaviz hareketler var. Bizim S-400 olayımızı diline dolayanlardan Yunanistan’ın S-300’leriyle alakalı bugüne kadar herhangi bir şey duydunuz mu? S-300’ler de Rusya’nın, S-400 de Rusya’nın. Ama ona ses yok. Burnumuzun dibindeki adaları anlaşmalarla getirilen gayri askeri statü hilafına silahlandırmaya devam ediyorlar.

Aynı zamanda tabii üsler kurulması olayı var. Bunun başını da malum Amerika çekiyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na gittiğimizde Sayın Başkan’la orada bir görüşme fırsatı bulursak Amerika’nın bu noktada attığı adımlar da dile gelecektir, bu konuları da konuşacağız. Diğer yanda deniz yetki alanları bağlamında Ege’de ve Doğu Akdeniz’de bize dayatmaya çalıştıkları maksimalist tezler var. Bunun da yenilir yutulur bir yanı yok. Türkiye ile doğrudan konuşmak yerine Birleşmiş Milletler’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Avrupa Birliği’nde ve hatta en güçlü üyelerinden olduğumuz NATO’da bizi sürekli şikayet suretiyle adeta tehdit mekanizmaları çalıştırıyorlar. Bunu tabii kabullenmek mümkün değil. Onların anlayacağı dil neyse biz parantez açarak o dille konuşuyoruz. Anlıyorum ki onlar da anlıyor. 

“Terör örgütlerinin bizim ulusal güvenliğimize tehdit oluşturmasına müsaade etmeyiz”

Suriye ile ilgili olarak, malum orada birçok terör örgütü var. Bu terör örgütlerinin bizim ulusal güvenliğimize tehdit oluşturmasına müsaade etmeyiz. Onun için de sahada bu doğrultuda gerekli çalışmaları yapmamız gerekiyor dedik ve bu çalışmaları yapıyoruz. Bölücü terör örgütlerine karşı bu çabalarımız, Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğünün de aslında teminatı ama rejim bunlara yönelik herhangi bir tavır şu ana kadar geliştirmedi ve geliştirmiyor. Orada da bu terör örgütlerinin anladığı, anlayacağı bir dil var. Bunlara da o dilden konuşmamız gerekiyor. Türkiye’nin kükremesini ne demek, Türkiye kükrediği zaman nasıl kükrer, onlar bunu da biliyor. Onun için de “Bir gece ansızın geliriz” veya “Bir gece ansızın oradayız” dediğimiz zaman terör örgütleri bunu biliyor. Nereden biliyor, Cudi’den biliyor. Nereden biliyor, Gabar’dan biliyor. Nereden biliyor, Tendürek’ten biliyor. Nereden biliyor, Bestler Dereler’den biliyor. Nereden biliyor, bizim sınır ötesi harekatlardan biliyor. Şehitlerimiz oldu. Ama bizim şehitlerimizin bedeli çok ağırdır ve o bedeli de bunlar ödeyecekler ve ödüyorlar.

“Putin’in yaklaşımını doğru buluyorum”

Semerkant’ta Sayın Putin’le geniş ve etraflıca olacağına inandığım bir görüşme yapacağız. Bu görüşmede ağırlıklı olarak bu tahıl koridoru meselesini görüşeceğiz. Doğrusu Sayın Putin’in “zengin ülkelere gidiyor, fakirlere gitmiyor” yaklaşımını ben doğru buluyorum. Yani bunun böyle yapılmaması lazım. Çünkü burada asıl dert, fakir ülkeleri bu tahıl koridorundan ihya ederek fakir ülkelerin buradan nasibini almalarını ve bu sıkıntılı dönemi aşabilmelerini sağlamak olmalı. Fakat şu anda durum öyle gözükmüyor. Yani Sayın Putin’in dediği gibi o gemiler yine ya gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere doğru gidiyor. Belki de Sayın Putin, Rus ürünlerini bundan dolayı göndermiyor. Biz tabii Semerkant’taki görüşmemizde artık Rus ürünlerinin de bu gemilerle koridordan gönderilmesini kendisinden rica edeceğiz. Bunun da başlamasını kendisinden özellikle isteyeceğiz. Eğer Rus tahılı da gelmeye başlarsa biz burada bu fakir Afrika ülkelerine varıncaya kadar hepsini en ideal şekilde belli bir sisteme oturtur, bağlarız ve oralara da bu tahılı, diğer ürünleri, hepsini göndeririz. Bunu kendileriyle inşallah açık net konuşacağız. Çünkü özellikle Afrika’da zor durumda olan birçok ülke var ki bu ülkeleri bizim kucaklamamız, bunlara bu ürünleri bir an önce göndermemiz lazım.

“Avrupa öyle zannedildiği gibi rahat değil”

Öncelikle biraz geri gitmek istiyorum. Yenilenebilir enerji konusunda tabii doğal gaz sıkıntısı patlak vermediği dönemde başta Almanya ve Fransa olmak üzere bunlar çok havalı dolaşıyorlardı. Çünkü “bizim nükleer enerjimiz var” diyorlardı. Nükleer enerji dolayısıyla da rahat olduklarını söylüyorlardı. Doğal gaz konusunda da sıkıntılarını olmadığını söylüyorlardı. Hatta o aralarda benim Merkel’le de Macron’la da görüşmelerim olmuştu. O görüşmelerde de onlar kömürü, yani termik santralleri kapatacaklarını ve yenilenebilir enerjiye geçeceklerini, hatta hatta nükleer enerji santrallerini de kapatma kararı aldıklarını söylemişlerdi.

Mesela Almanya üç santrale indirmişti. Scholz gelince Scholz’la da ben bu konuyu konuştum, “Ben Merkel’in attığı adımdan geri gitmem. Ben de bu nükleer enerji santrallerini kapatmakta kararlıyım” dedi. “Bunu iyi düşündünüz mü?” dedim. “Evet, çünkü yenilenebilir enerji artık Avrupa Birliği’nin ortak bir kararı” dedi. Baktım Macron da aynı durumda. Ve ne oldu? Bir ay geçmedi, Almanya hemen Ruhr havzasını açma kararı verdi ki Ruhr havzası Almanya’nın kömürde çok güçlü olduğu, önemli bir termik santral havzasıdır. Şu anda Almanya Ruhr havzasını yani termik santrali kullanmaya başladı. Böyle bir duruma geldi. Tabii Rusya keyfinden bu kararları almadı, bu adımları atmadı. Avrupa öyle zannedildiği gibi rahat değil, huzurlu değil. Bu çok farklı bir yere gidiyor. Böyle bir durum var.

“Vatandaşımızın kapısına doğal gazı çok daha ucuza ulaştıracağız”

Hamdolsun bizim şimdilik böyle bir sıkıntımız yok. Rusya bize herhangi bir yaptırım uygulamıyor. Hele hele kendisiyle fiyat konusunda bir görüşmem, konuşmam olmuştu. O konudaki yaklaşımını da bize müspet olarak gerçekleştirirse o zaman zaten “nurun ala nur” olur. Çünkü bizim de derdimiz, mümkün olduğunca elektriği veya doğal gazı vatandaşımıza daha uygun şartlarda verebilmek. Hele hele 2023 ile birlikte inşallah kendi doğal gazımızı çıkarmamız halinde, onu çıkardığımız andan itibaren biz vatandaşımızın kapısına doğal gazı çok daha ucuza ulaştıracağız. Hedefimiz bu. Şimdilik bu mevcut rezerv, ihraca yönelik bir rezerv değil. Ama Türkiye için çok büyük bir kapıyı inşallah açmış olacağız.

Avrupa için bu kış öyle kolay geçmeyecek, çok sorunlu bir kış olacak, mali noktadan faturası çok ağır bir kış olacak. 

“Türkiye’ye yatırım noktasında güven var”

Şu anda gerek Avrupa’dan gerek dünyanın değişik yerlerinden Türkiye’de yatırım için kapımızı çalanlar var. Tabii hassasiyetleri sebebiyle bu firmaların kimler olduğu konusuna girmeyeceğim ancak şu an itibarıyla toplamda 20 milyar dolar gibi Türkiye’de yatırım yapma konumunda olan firmalar var. Bu rakam inşallah daha da yükselecek, öyle gözüküyor. Bir de şu anda mali noktada dışarıdan parasını Türkiye’de park eden firmalar da başladı. Çünkü başka ülkelere güven kalmadı. Ama Türkiye’ye bu noktada güven var. Bununla ilgili olarak birçok görüşmeleri ben ve arkadaşlarım yürütüyoruz ve bu görüşmeler neticesinde de olumlu neticeler alıyoruz.

İşi gevşetmeyeceğiz, sıkı tutacağız ve bu süreci de en güzel şekilde inşallah değerlendireceğiz, atlatacağız. Çünkü Merkez Bankamızda dikkat ederseniz bir defa rezerv yükselmeye başladı. Bu tabii döviz rezervi noktasında bizim rahat hareket etmemizi sağlamış oluyor. Bu konuyla ilgili de şu anda birçok dost ülke gerekli desteklerini sağ olsun veriyorlar. Onlardan borçlanmamız Merkez Bankası olarak güçlenmemize neden oluyor. İnşallah bunu başarmak suretiyle de dövizdeki bu sıkıntıyı aşmış olacağız. Bir diğer taraftan da özellikle ihracatta malum öyle ürünler var ki bunlar ithale dayalı, bu ürünlerde de dövize ihtiyacınız var, bunları da bu yolla karşılamış oluyoruz. Bu noktada şu anda ilgili bakanlıklarımız, kurumlarımız çalışmalarını sürdürüyor. Hele hele tabii bu dönemde turizmde çok ciddi bir gelişme var.

“Nereye gideceği belli olmayan bu yapıdan hiçbir şey çıkmaz”

(Cumhurbaşkan adayı) Ben böyle çürük tahtalara basmam. Yani bu adı altılı masa olan, nereye gideceği belli olmayan bu yapıdan hiçbir şey çıkmaz. Varsa adayınız adayınızı açıklarsınız değil mi? Ama şu anda altılı masanın yaptığı tek iş var; “Önümüzdeki toplantıyı kimin evinde yapacağız?” Tek yaptıkları iş bu. Sıralamaya koymuşlar. Başka bir şeyi hiç duydunuz mu? “Önümüzdeki toplantıyı kimin evinde yapacağız?” Hep bu. Bir mesafe alın, bir adım atın; yok. Herhalde bunlar Yüksek Seçim Kurulunun açıklamayı yaptığı ana kadar bir karar alamayacaklar diye düşünüyorum. 

“Abdullah Öcalan’ı da bir KHK kararıyla bırakacağım” derler”

Yani siz aslında sorunun içinde cevabı verdiniz. “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, canı cananı bütün varımı alsın da hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” diyoruz. Ama bunların şüheda diye bir dertleri var mı, yok. Neymiş; FETÖ’cülerle, KHK’lılarla ilgili “ben bırakacağım” diyor. Sen kimsin, sen neyi bırakıyorsun? Eğer bu ülke bir hukuk devletiyse bu hukuk devletinde bu kararı verecek olan merci bellidir. Neresidir? Yargıdır. Yargı bunun kararını verir. Ama o, bu kararı yargıya bırakmıyor, kendisi bu kararı verecekmiş! Yani bunların bir defa hukuk tanımazlığı da var, kanun tanımazlığı da var. Bay Kemal’e sormak lazım “sen bu yetkiyi nereden alıyorsun?” O masanın etrafında olanlarda da bu konuyla ilgili gariplikler var. Bir defa böyle bir yetki yok.

Şimdi zaten bunlara kalsa ne yapacaklar; “Abdullah Öcalan’ı da bir KHK kararıyla bırakacağım” derler. Demirtaş için de derler. Diğerleri için de derler. Öyle bir yetki var mı? Bizim bu kadar şehidimiz var. O şehitlerimizin anacıkları ve bu milletin evlatları bu işe nasıl bakar! Asla böyle bir şeye prim vermek mümkün değil. Bu kadar şehidimiz olacak, bütün bu şehitlerimizin faillerine siz tahliye kararı vereceksiniz veya beraat kararı vereceksiniz! Bizler bu ülkede siyaset yaptığımız sürece kolay değil bu işler.

“Bu dönemin en önemli operasyonlarından bir tanesi gerçekleşmiş oldu”

Emniyet Genel Müdürlüğü ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve MİT Başkanlığı, DEAŞ terör örgütüne yönelik önemli bir operasyona daha imza attı. Ve DEAŞ’ın en önemli üst düzey yöneticileri arasında bulunan “Abu Zeyd/Üstad Zeyd” kod adlı Bashar Hattab Ghazal Al Sumaidai adlı terörist Türkiye’de yakalandı. Bu terörist, DEAŞ terör örgütü lideri Ebubekir El Bağdadi ve ondan sonraki lideri Abdullah Kardaş’ın öldürülmesinden sonra, örgüt içerisinde en önemli üst düzey yöneticilerden biriydi.

Uluslararası raporlarda ve BM Güvenlik Raporunda da DEAŞ terör örgütünün üst düzey yöneticilerinden olduğu bilgileri yer alıyordu. Sorgusunda da örgüt içerisinde sözde kadılık, sözde eğitim bakanlığı ve adalet bakanlığı yaptığı yönünde kendi beyanları bulunuyor. Bu teröristin uzunca bir süredir Suriye ve İstanbul’daki bağlantıları takip ediliyordu ve yasadışı yollarla Türkiye’ye giriş yapacağı yönünde istihbari bilgiler edinilmişti. Ve bu terörist, Emniyet İstihbarat, MİT ve İstanbul Emniyetinin başarılı operasyonuyla yakalandı. İstanbul emniyet birimlerince teröristin sahte kimlik kullandığı ve kılık değiştirdiği belirlendi. Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün sorgulamasının ardından bu DEAŞ’lı terörist, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla adli makamlara sevk edildi. Bu dönemin en önemli operasyonlarından bir tanesi gerçekleşmiş oldu.

“Seçim kampanyasının ana başlıklarını açıklayacağız”

Şu anda konuyla ilgili ekipler çalışıyor. Bu çalışmaları belli bir noktaya getirdikten sonra kampanyanın ana başlıklarını o zaman açıklayacağız. Şu anda parti teşkilatımız içerisinde geniş bir ekibimiz bu çalışmayı yürütüyor. Bu çalışmaları olgunlaştırdıktan sonra da açıklamamızı yaparak hepsini kamuoyuyla paylaşacağız. Biliyorsunuz bu konularda AK Parti’nin deneyimi, tecrübesi her zaman için diğerleriyle mukayese edilemeyecek derecede ileridir, iyidir. Şu anda bu çalışmaları yürüten arkadaşlarımız bizlere sunumlarını yapıyorlar ve bu sunumlardan sonra da belli bir olgunluğa gelince bunu kamuoyuyla en güzel şekilde paylaşmayı planlıyoruz.

Sosyal medya düzenlemesi

Sosyal medyayla ilgili düzenleme Meclis’in açılışıyla birlikte gündemimizde. Diğer taraftan evlatlarımızın eğitim öğretimlerini sürdürürken, teknoloji kullanımını artırırken milli manevi değerlerimizle hemhal olmalarını ihmal etmemeliyiz. Fakat örneğin Meral Hanım’ın Sultan Abdülhamid’e yönelik yaptığı hakareti neyle izah edeceğiz? Üstelik de sen tarihçiyim diye geçineceksin ve Sultan Abdülhamid’i anlamakta, onu yaşamakta bihaber olacaksın. Elbette bu konularda gençlerimizi çok daha farklı bir şekilde işlememiz, anlatmamız gerekiyor. Ama tabii tabuların egemen olduğu bir yapı var ve bu tabular öyle ileri safhada ki asıl anlaması, asıl kendi dünyasına yerleştirmesi gerekenleri maalesef yakalamıyor. Temenni ederiz ki inşallah bu işi de belli bir yere oturtalım. 

“Biz hicret kültürünü iyi biliriz”

Demokratik haklarını, maalesef kin ve nefret türü yanlış yollara sevk etme üzerine bina eden başta ana muhalefet partisi ve onun yandaşları, yavruları ülkemize gelen bu misafirlere karşı böyle bir kampanyayı sürdürüyorlar. Şunu çok açık net söylemem gerekir; birinci derecede Suriye, ikinci derecede Afganistan hatta Irak, buralardan gelenlere karşı biz ana muhalefetin durduğu yerde değiliz. Çünkü biz hicret kültürünü iyi biliriz. Muhacir kimdir, bunu çok çok iyi biliyoruz. Aynı zamanda bir muhacir olan sevgililer sevgilisi Peygamberimiz yanındaki sahabelerle Medine’ye hicret etmişti. Biz ensar-muhacir ilişkisini en iyi şekilde anladık, yaşadık. Hani “taleal bedru aleyna” diyoruz ya, bütün bunların hepsi bir yere dayanıyor. Ama ana muhalefetin başındaki adamın “talaeal bedru aleyna” nedir, bundan haberi var mı; yok. Onun hicret nedir, muhacir nedir, ensar nedir; bundan haberi yok ki… O farklı bir dünyada yaşıyor.

Şimdi onunla beraber altılı masada onun yanında olanlar da maalesef aynı şekilde davul tokmak misali yola devam ediyorlar. Biz ise asla böyle bir yanlışın içerisine girmeyiz, giremeyiz. Biz bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız. İşte biz örneğin bu briket evleri niye yapıyoruz? Bu insanlar bir savaştan kaçıyorlar. Savaştan kaçıp ülkemize gelen bu insanlara tekrar kendi topraklarına dönme imkanını hazırlamak için STK’larımızla o briket evleri hazırladık, hazırlıyoruz ve onlar da şimdi yavaş yavaş oraya dönmeye başladılar ve oraya yerleşiyorlar. 

Sosyal konut projesi

Bu kampanyanın vatandaşımızı çok çok olumlu istikamette etkileyeceğine inanıyoruz. Burada sadece konut değil, aynı şekilde arsa projemiz var. 250 bin konut, 100 bin altyapılı konut arsası içeriyor. İcabında vatandaş “ben kendim yapacağım” diyorsa, onlara da “buyur kardeşim, 100 bin arsa var, kendin de yapabilirsin” diyoruz. Ayrıca 10 bin sanayi sitesiyle vatandaşımıza kendi işini kurma imkanı da sağlanacak. Gençler, emekliler, engelliler, şehit yakınları ve gazilere yönelik özel kontenjanlar olacak. Vatandaşlarımıza böylece ev sahibi olabilme kolaylığı sunuyoruz. Bunlarla birlikte inanıyoruz ki yüksek kira bedeli almak suretiyle korsanlık yapanlar da burada en büyük darbeyi yiyeceklerdir. 

Kaynak: TRT Haber