Dünya genelinde binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan yeni tip koronavirüs salgınının önüne geçmek isteyen bilim insanları bugünlerde en çok aşı geliştirmeye kafa yoruyor.
Geliştirilecek bir aşı belki kaybedilen canları geri getirmeyecek ama hastalığın ölümcül etkilerine karşı bedenleri koruyacak. Gelecek nesillerin hayatını kurtaracak aşı için dünyanın dört bir yanındaki laboratuvarlarda adeta zamana karşı bir yarış var.
Keşfedilen ilk aşının tarihi milattan önce 400’lü yıllara dayanıyor
Aşı uygulamalarının tarihi aslında oldukça eskiye dayanıyor. Tarihte keşfedilen ilk aşının milattan önce 400’lü yıllarda “Çiçek” hastalığına karşı olduğu belirtilirken, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, kolera, veba ise geliştirilen aşılar sayesinde, gelişmiş ülkelerde bugün neredeyse literatürde yer alan birer hastalık ismi olarak geçiyor.
Hayat kurtaran aşıların sahipleri ise kamuoyunun pek de tanıdığı kişiler değil. Milyonlarca kişinin hayatını kurtarmak için aşıyı geliştirirken, bazı çevrelerin alay ve şüpheleriyle savaşan, şartlarını kendileri oluşturup gerektiğinde ilk denemeleri kendi üzerlerinde yapan bilim insanlarının hikayeleri kamuoyunda yeterince bilinmiyor.
Her yıl milyonlarca insanın hayatını kurtaran en başarılı, en etkili ve en düşük maliyetli sağlık müdahalelerinden biri olarak kabul edilen aşı için nisan ayının son haftası kutlanan, “Aşı Haftası”, sadece koronavirüs günlerinde değil, tarihte de pek çok cana mal olmuş hastalıkların aşılarını bulan bilim insanlarının saygıyla hatırlanması için de bir vesile oluyor.
Modern immünolojinin kurucusu Edward Jenner
Tarihte aşıya ilişkin bilinen ilk çalışmalar, çiçek hastalığıyla başlıyor. Bazı kaynaklar çiçek aşısının milattan önce 4. yüzyılda Çinliler tarafından geliştirildiğini söylerken, bazı kaynaklar ise aşının kökeni olarak Orta Asya’da yaşayan Türkleri gösteriyor.
Bugünkü çiçek aşısının bilimsel olarak ilk çalışmalarını yapan kişi ise 1749 doğumlu İngiliz cerrah Edward Jenner. Bir köy papazının çocuğu olarak dünyaya gelen ve Londra’da tıp eğitimi alan Jenner, 1775 yılında, o dönemdeki en yaygın ve can alan hastalık olan çiçek hastalığıyla ilgili araştırmalara başladı.
Jenner, geliştirdiği aşısını ilk olarak köyündeki çocuklar üzerinde denedi. İlk günlerde dönemin bilim insanlarının tepkileriyle karşılaşan Jenner’in geliştirdiği aşı o kadar başarılı oldu ki bugün bile tüm dünyada aynı aşı kullanılıyor.
Jenner’in bilimsel olarak tıpta bir çığır açtığı ve modern immünolojinin temellerini attığı belirtiliyor.
Aşılarıyla en çok hayat kurtaran bilim insanı: Maurice Ralph Hilleman
Aşı tarihinin en önemli isimlerinden birisi de 1919 doğumlu Amerikalı mikrobiyolog Maurice Ralph Hilleman. Bugün KKK olarak bilinen kızamık, kızamıkçık ve kabakulak da dahil olmak üzere, dünyada en sık yapılan 14 aşıdan 8’ini bulan Hilleman’ın toplam geliştirdiği ya da geliştirilmesine öncülük ettiği aşı sayısı 40’a yakın.
Buluşlarıyla tıp dünyasında, “en çok hayat kurtaran bilim insanı” olarak kabul edilen Hilleman’ın çocukluk çağı hastalıklarından kızamık, kızamıkçık ve kabakulağa çare bulduğu aşının hikayesi ise o yıllarda 5 yaşında olan kızı Jeryl Lynn’in bu hastalığa yakalandığını öğrenmesinin ardından başlıyor.
Kızının boğazından sürüntü alarak laboratuvara götüren ve çalışmaları sonucu KKK aşısını geliştiren Hilleman, bulduğu aşı virüsüne de kızına atfen “Jeryl Lynn suşu” adını verdi. Yıllar sonra yayımlanan bir röportajda babasının hikayesini anlatan Jeryl Lynn Hilleman, “Tek yaptığım doğru zamanda, doğru virüsle ve doğru babayla hastalanmaktı” demişti.
Dünyanın ilk lisanslı kanser aşısı olan tavuk lenfoması (Marek hastalığı), su çiçeği, menenjit, zatürre, Hepatit A ve B aşıları da Hilleman’ın ya kendisinin geliştirdiği ya da geliştirilmesine öncülük ettiği aşılar arasında bulunuyor.
Ülkesinde “kahraman” ilan edilen Pasteur
1822 doğumlu Fransız mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur ise “aşı” denilince akla ilk gelen isimlerden. Şarbon, tavuk kolerası ve kuduz gibi virütik hastalıklar üzerinde çalışan Pasteur, kuduz köpekler üzerine yaptığı çalışmaları daha güvenli hale getirmek için eski bir imparatorluk şatosunu gereğine uygun olarak düzenledi.
Burada aşıya ilişkin ilk adımları atan Pasteur bir tıp doktoru değildi. Bu nedenle hekimlerin sıkça eleştirisini alan Pasteur, bütün tepkilere rağmen çalışmalarına devam etti.
Geliştirdiği ilk kuduz aşısını tavşanlarda deneyen Pasteur, ardından 11 köpekle deneylerini sürdürdü. Pasteur, ilk kuduz aşısını 6 Temmuz 1885’de kuduz bir köpek tarafından ısırılmış 9 yaşındaki Joseph Meister’a uyguladı.
Çocuğun sağlık durumunun iyiye gitmesinin ardından Pasteur, ülkede “kahraman” ilan edildi.
Pasteur, aynı zamanda mayalanma olayında ve bulaşıcı hastalıklarda mikroorganizmaların sorumlu olduğunu ispatlayarak kendiliğinden türeme teorisini de çürüttü. Mayalanabilir sıvıların uzun süre bozulmadan saklanabilmelerini sağlayan “Pastörizasyon” yöntemi bugün ünlü mikrobiyoloğun adını taşıyor.
Kolera ve veba aşılarını bulan Haffkine
Tarihin en ölümcül salgınları kolera ve vebaya karşı aşıyı geliştiren kişi ise 1890’da Ukrayna’nın Odessa bölgesinde dünyaya gelen Waldemar Haffkine’di.
Öğrenci hareketlerinde yer aldığı için okuldan atılmasına rağmen bilimden uzak kalamayan Haffkine, atıldığı üniversiteye doktora tezini dışarıdan verdi. Kendisini seven hocalarından biri tarafından Paris’teki Pasteur Enstitüsüne önerilen Haffkine, o dönemdeki tek boş pozisyon olan “kütüphaneci” kadrosunda enstitüde çalışmaya başladı.
Dünyanın birkaç bölgesinde etkili olan koleraya karşı laboratuvara giren Haffkine, uzun çalışmaları sonucunda aşıyı bulmayı başardı. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerden olumlu sonuç almasının ardından insan deneyini de ilk kendisi üzerinde yaptı. 1892’de testlerden olumlu sonuç alan Haffkine, bilimsel toplantılarda aşının güvenli olduğunu anlatmaya çalıştı.
İngiliz hükümeti o dönemdeki kolonisi Hindistan’da aşının denenmesine izin verdi. 4 Hintli doktorla Kalküta’da çalışmalarını sürdüren Haffkine, yaptığı aşılamalar sayesinde Hindistan’daki kolera kaynaklı ölümleri 10 kat azaltmayı başardı.
Aynı bölgede veba aşısı için de çalışmalar yapan ve yine aşıyı ilk kendisinde deneyen Haffkine, Bombay’da veba önleme laboratuvarı da kurdu. Bu laboratuvar 1925’ten bu yana “Haffkine’in Mahatma Enstitüsü” adıyla anılıyor.
Hepatit B aşısıyla Nobel ödülüyle taçlandırılan Blumberg
Dünyanın en yaygın bulaşıcı hastalıklarından olan Hepatit B’ye karşı geliştirdiği aşıyla Nobel Ödülü’ne layık görülen Dr. Baruch Blumberg de aşı tarihine ismini altın harflerle yazdıran bilim insanlarından biri.
Bir gazeteye verdiği röportajında bulduğu Hepatit B aşısı ile 12-13 milyon kişinin hayatını kurtardığını ifade eden Blumberg, kendisini ise bir “kahraman” değil, “araştırmacı” olarak gördüğünü dile getirmişti.
Blumberg’in bulduğu aşı 1976 yılında, Amerikan Sağlık Bakanlığı’ndan FDA onayı aldı. O günden beri de dünyada yaygın olarak kullanılıyor. Aşı sayesinde artık Hepatit B’li bir hasta düzenli ilaç kullanarak, karaciğerinin zarar görmesini ömür boyu engelleyebiliyor.
Kaynak: TRT