Karagöz’ün son temsilcilerinden Ünver Oral, sanatını yaşatmak için 60 yıldır çalışıyor
– Ünver Oral: – “Türk halk tiyatrosunun dünyada eşi yok. Karagöz dediğimiz zaman 600 yıllık bir geçmişi var ama Türk gölge tiyatrosu olarak Karagöz’ün kökeni Orta Asya’ya gidiyor. Karagöz Türkiye’deki gölge tiyatrosunun ismi. Çin kaynaklarında da yazılı, Türkler gölge tiyatrosunu biliyorlar ve yapıyorlardı. Çadırlarda oynandığı için ‘Çadır Hayal’ deniliyordu” – “Gölge tiyatrosunun malzemeleri çürüyen, bozulan ve kırılan malzemeler olduğu için gelecek yıllara belgesel malzeme kalmadı” – “Bugüne kadar Karagöz kendi gücüyle geldi. Bugüne ulaştı ama bugün tiyatro okullarımızda yok. Gelenek tiyatromuzu yaşatmak bu kadar zor muydu? Ustadan görerek yetişme var ancak bu da okulu olan bir sanat dalı gibi bol sanatçı yetiştiremiyor” – “Sanatı sanatçıları yaşatır. Günümüzde de meddahlık, orta oyunu, kukla gibi bütün dallar bitti. Canlanıyor gibi görünen bazı gösteriler var diyelim ama önemli olan o gösterilerin doğru olması. Eğer biz yanlış gösteriler yapıyorsak, yanlış yanlış devam eder. Doğru gösterecek, doğruyu yaşatacak ustalar kalmadı”
Karagöz sanatçısı Ünver Oral, her millette kendi kültürüne ve tarihine bağlı şekilde tiyatronun geliştiğini belirterek, dünyada eşi olmayan Türk halk tiyatrosunda Karagöz sanatının kökeninin Orta Asya’ya dayandığını belirtti.
Tokat’ta 1937’de dünyaya gelen ve Tokat Erkek Sanat Enstitüsünü bitiren Oral, ilkokul yıllarında tanıştığı Karagöz oyununun son temsilcileri arasında yer alıyor.
Oral, kendi kendine yapmaya başladığı oyunu Hayali İrfan Açıkgöz’den aldığı derslerle geliştirirken, sanatını ve Türk gelenek tiyatrosu araştırmalarını ilk günkü aşkla yaklaşık 60 yıldır sürdürüyor.
Dünya Kukla ve Gölge Oyunu Birliği Türkiye Milli Merkezi kurucularından olan sanatçı, yurt içinde ve dışında gölge oyunlarını tanıtmak için gösteriler yapıyor.
Sanat yolculuğu ile Karagöz ve Hacivat geleneğinin bugünkü durumunu AA muhabirine anlatan Oral, çocukluğunda eline geçen bir dergi sayesinde Karagöz ve Hacivat’la tanıştığını söyledi.
Oral, dergideki oyun metni ve karagöz hakkındaki bilgilerin dikkatini çektiğini belirterek, “Bana çok sevimli ve sempatik geldi o resimler. Kartondan bir sahne yaptım ve figürleri kestim ve kardeşimi oturtup mukavva sahnede bir şeyler oynattım. Hiç bilmediğim Karagöz’ü hiç bilmediğim bir halde orada ilk defa elime aldım, oynattım.” ifadelerini kullandı.
İstanbul Kuklacılar ve Karagözcüler Derneğinin bir gazeteye verdiği kurs ilanıyla hayatının değiştiğini aktaran Oral, dernek başkanı Hayali İrfan Açıkgöz’den dersler aldığını dile getirdi.
Hayali Küçük Ali’nin, radyoda yaptığı programlarla tüm Anadolu’da Karagöz’ü sevdirdiğine dikkati çeken Oral, şunları kaydetti:
“Kursta Hayali İrfan Açıkgöz ‘Kalk oynat’ deyince itiraz edemedim. Ezberimdeki bir Karagöz muhaveresini oynattım. Bana ‘Aferin.’ demişti, çok sevindim. Bu bana büyük cesaret verdi. Kurs devam ederken bütün sahaflara, kitapçılara falan gitmeye başladım. Karagöz hakkında kitap toplayacağım ama yok ki toplayayım. Olayın içine girdikçe Karagöz’ün bağımsız bir sanat olmayıp gelenek tiyatromuzun bir parçası olduğunu anladım. Bunları kenara koyup sadece Karagöz’le uğraşırsam yanlış yapardım. Tamamını bilmem lazımdı.”
– “Türk halk tiyatrosunun eşi dünyada yok”
Devlet ve millet olarak halk tiyatrosuna sahip çıkılması gerektiğini aktaran Oral, Karagöz ve Türk gelenek tiyatrosunun diğer dallarını “yaşayan ölü” olarak tanımladı.
Usta sanatçı, her millette kendi kültürüne ve tarihine bağlı şekilde tiyatronun geliştiğini vurgulayarak, “Türk halk tiyatrosunun eşi dünyada yok. Karagöz dediğimiz zaman 600 yıllık bir geçmişi var ama Türk gölge tiyatrosu olarak Karagöz’ün kökeni Orta Asya’ya gidiyor. Karagöz Türkiye’deki gölge tiyatrosunun ismi. Çin kaynaklarında da yazılı, Türkler gölge tiyatrosunu biliyorlar ve yapıyorlardı. Çadırlarda oynandığı için ‘Çadır Hayal’ deniliyordu. Gölge tiyatrosunun malzemeleri çürüyen, bozulan ve kırılan malzemeler olduğu için gelecek yıllara belgesel malzeme kalmadı.” diye konuştu.
Karagöz’ü hayal perdesinde ilk kez Şeyh Küşteri’nin canlandırdığına işaret eden Oral, Küşteri’nin gölge tiyatrosunu, öğrencilerine Allah’ın varlığını anlatmak için kullandığını ifade etti.
– “Her üniversitede tiyatro eğitimi var ama hiçbirinde gelenek tiyatromuz yok”
Usta sanatçı, “Karagöz ve Hacivat”ın çok konuştuğu için Orhan Gazi’nin boyunlarını vurdurduğu rivayetinin doğru olmadığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Halk tiyatrosu adına bugüne kadar görülecek bir şey yapmadık. Okulunu açmadık, her üniversitede tiyatro eğitimi var ama hiçbirinde gelenek tiyatromuz yok. Olmayan bir şey yaşar mı? Her toplumun tiyatro ihtiyacı var fakat Türk gelenek tiyatrosu çok zengin ve Türk dili de güldürüye uygun olduğu için bu ikisi Türk müziğiyle birleşmiş ve çok güzel bir sanat ortaya çıkmış.”
Karagöz’ün bugüne kadar kendi gücüyle geldiği değerlendirmesini yapan Oral, “Gelenek tiyatromuzu yaşatmak bu kadar zor muydu? Ustadan görerek yetişme var ancak bu da okulu olan bir sanat dalı gibi bol sanatçı yetiştiremiyor. Sanatı, sanatçıları yaşatır. Günümüzde de meddahlık, orta oyunu, kukla gibi bütün dallar bitti. Canlanıyor gibi görünen bazı gösteriler var diyelim ama önemli olan o gösterilerin doğru olması. Eğer biz yanlış gösteriler yapıyorsak, yanlış yanlış devam eder. Doğru gösterecek, doğruyu yaşatacak ustalar kalmadı.” dedi.
Oral, hayatı boyunca Karagöz’ü yaşatmak, halk tiyatrosunun öğrenilmesini sağlamak için çabaladığını belirterek, “Tek kişinin yardımsız çalışmasıyla, çırpınmasıyla olmuyor. Ancak ben yapabildiğim kadarıyla yaptım. Kitaplar yazdım, konferanslar verdim, radyoda ve televizyonda konuştum ama neticede ortada bir şey yok.” değerlendirmesinde bulundu.
– “Karagöz’ün ramazan aylarının eğlencesi olarak görülmesi yanlış”
Karagöz, kukla, meddahlık ve orta oyunu gibi alanların güldürmek için olduğunu ifade eden Oral, Karagöz’ün ramazan aylarının eğlencesi olarak görülmesinin yanlış olduğunu dile getirdi.
Oral, yıllar boyunca hem ülke içinde hem de uluslararası alanda binlerce Karagöz temsili yaptığını hatırlatarak, bir hatırasını şu sözlerle nakletti:
“Anadolu’da bir gösteriye gittim. Gösteriye başladık, salonda çıt yok. Öğretmenler de başlarında salon öğrenci dolu. Karagöz, sahneye çıkmasıyla beraber güldürmeye başlardı. Çünkü dünyanın ilk karikatürleri kabul edilir. Görünüşleri bile sevimlidir, güldürür. Hiç bilmeyen onları görünce tebessüm eder. Benim salonda çıt yok. Hemen dikkatimi çekti tabii. Moralim bozuldu. Çünkü bizim gösterimizin başarısı salondan gelecek tepkiye bağlıdır. Bu şekilde gösteriyi bitirdim ama mahvoldum, ter içinde kaldım. Bittikten sonra öğretmen geldi tebrik etti. Sordum, mümkün değil sormamak, ‘Hocam gösteri bitti ama bir kişi bile gülmedi bu nasıl şey?’ dedim. Öğretmenimizin verdiği cevap şöyleydi: ‘Sıkıysa gülsünler, ben onlara hiç çıt çıkmayacak diye tembihledim.’ O öğretmen gelenek tiyatromuzu bu kadar bilirse o öğrenci güler mi? Avrupa’da, gelişmiş ülkelerdeki öğretmen okullarında kuklacılık dersi var. Çünkü gölge ve kukla tiyatrosu çocuk tiyatrosu olarak görülüyor ve eğitim, öğretimde kullanıyorlar.”
Türkiye’de Karagöz ve kukla tiyatrosunun gelişmesi için Karagöz’ü tek boyutlu halinden kurtarıp çizgi filmlerle yarışacak hale getirdiğini kaydeden usta sanatçı, deri yerine plastik tasvir kullanarak pet şişelerden kukla yaptığını ve gölge tiyatrosuna daha çok hareketlilik kazandırdığını sözlerine ekledi.
Kaynak: Habertürk