İdlib’deki gelişmeler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da gündeminde idi.
Kılıçdaroğlu, İdlib konusuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi talebini yineledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, yargının siyasallaştığını öne sürerek, tarihten gelen adalet duygusunun perçinlenmesi ve büyümesi gerekirken giderek zemin kaybettiğini belirtti.
Bir kişiye yapılan haksızlığı, zulmü kabul edemeyeceklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Zulme karşı direnmezsek, sesimizi yükseltmezsek sadece ve sadece düşüncelerimizi değil, insanlığımızı da kaybetmiş oluruz.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Gezi Parkı davasında beraatine karar verilen Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın “nasıl olsa tahliye edileceğim” diye odasındaki bütün eşyalarını dağıttığını söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Dün onu beraat ettirmeye kalktılar.” dediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Yargıya gözdağı veriyor. ‘Sen nasıl onu beraat ettirmeye kalkarsın’ diyor. Kimsin sen? Bu lafı eden insanda adalet duygusu yoktur.” dedi.
Kavala’nın beraat kararının ardından başka bir soruşturmadan dolayı tekrar tutuklandığını anımsatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu mudur adalet, insanlık, hak, hukuk? Buna aklı başında olan kişinin itiraz etmesi lazım. Bunun siyasi yönü yoktur. İnsani, vicdani, ahlaki bir meseledir. Siz bunu sadece siyasetin terazisine koyarsanız yanlış yaparsınız. Biz neden görevden zorla el çektirilen AK Parti’li belediye başkanlarının hakkını savunduk? Adalet için, milletin iradesine duyduğumuz saygı için yaptık. Günahsız, beraat etmiş bir adam için ‘nasıl beraat ettirirsin’ diyor. Ayıp bununla da sınırlı kalmıyor. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, afedersiniz yüksek değil artık, hakimler savcılar alçak kurulu diyebiliriz. Hakimler ve Savcılar Kurulu hemen toplanıyor, o yargıç hakkında soruşturma açıyor. Ondan sonra da biz kalkacağız onlara güveneceğiz. ‘Bu ülkede adalet var’ diyeceğiz.”
“Kimsenin nefes almasını istemiyorlar”
Anayasanın mahkemeler ile hakimlere emir ve talimat verilemeyeceğine ilişkin 138. maddesini okuyan Kılıçdaroğlu, “Bunu Anayasa söylüyor. ‘Bu memlekette anayasaya mı var?’ diyeceksiniz. Anayasa askıda. 20 Temmuz darbe dönemini yaşıyoruz. 12 Eylül darbe döneminde, 12 Mart darbe döneminde hiç değilse savcılar, hakimler vardı. Çok daha ağır bir faşizm düzeniyle karşı karşıyayız. Kimsenin nefes almasını istemiyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
“Feriştahınız gelse geri adım atmam”
Kemal Kılıçdaroğlu, “Bir damat İstanbul olayı var. Gitmiş kanal yolundan kendisine 13 dönüm arsa kapatmış. Yer var mı? Var. Tapu, ada, pafta, parsel var mı? Var. Hepsi doğru mu? Doğru. Yalanlayan bir makam var mı? Hiçbir makam yok. Cumhuriyet gazetesi yayınlıyor, hemen ‘yayın yasağı getirdik’ diyorlar. Niçin? Kimse öğrenmesin. Biz, damat İstanbul’un neler yaptığını çok iyi biliyoruz. Gazete, erişim yasağı getirildi diye haber yapıyor. Bu sefer erişim yasağını eleştiren yazıya da yasak getiriyorlar. Allah aşkına bunlar hakim mi Saray’ın köleleri mi? Söylüyorum; bu kararı verenler hakim değil Saray’ın köleleridir.” ifadelerini kullandı.
“Man Adası iddialarıyla” ilgili bir belgesel yaptıklarını ve yayın yasağı getirildiğini de anımsatan Kılıçdaroğlu, “O yayın yasağını veren hakimin vicdanı, hakimlik ahlakı var mı? Eleştirdim diye tazminat davaları açıldı. Önce benim davalarımın düştüğü mahkemenin hakimlerini değiştirdiler, yerine Saray’ın hakimlerini getirdiler. Ağır tazminatlara beni mahkum ettiler. Sandılar ki ben geri adım atacağım. Sizin feriştahınız gelse geri adım atmam.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumanın, haram ve kul hakkı yememenin, vatandaşın hakkını sonuna kadar savunmanın görevleri olduğunu ve siyasetin bunun için yapılacağını söyledi.
“Herkesle kavga ettiler”
Dış politikaya ilişkin geçmişte söylediği sözleri hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“‘Suriye’ye niye girdin, Suriye’deki kavganın bir parçası neden oldun, İdlib’de, Libya’da ne işin var, Mısır ile niye kavga ettin?’ dedim. Bugün Filistin bile bizi desteklemiyor. Bunları Türkiye’nin, mavi vatanda yani Doğu Akdeniz’de daha güçlü olması gerektiğini ifade etmek için söyledim. Herkesle kavga ettiler. Kahramanlık edebiyatı yapıyor. Sen kim kahraman kim? Süleyman Şah Türbesi’ni terör örgütünden kaçıran adama kahraman mı denir?
Egemen güçlerin gösterdiği havucun peşinde koşmayacaksınız. Bu çok önemlidir. Egemen güçlerin gösterdiği havucun peşinde koşarsanız memleketi felakete sürüklersiniz. Türkiye o sürecin içine sokulmuştur. Pinpon topu gibi ‘kahraman Putin’, bir süre geçiyor ‘hain Putin’. ‘Kahraman Trump’, bir süre geçiyor ‘hain Trump’. Allah aşkına sen kimsin? Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dışişleri Bakanlığının sağlıklı, tutarlı bir dış politikası yok mu? Bir grup Saray’da oturmuş, dış politika belirliyor. Hiçbirisinin aklı da ermiyor.
Defalarca söyledim yine söylüyorum; tek bir Mehmetçiğimizin tırnağı bütün Suriye’den daha değerlidir. Sadece Suriye değil, tek bir Mehmetçiğimizin tırnağı bütün Libya’dan daha değerlidir. Bizim gençlerimiz, çocuklarımız, evlatlarımız… Türkiye’nin çıkarları olduğunda eyvallah ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ordusu, Saray’ın ordusu değildir. Elli sefer söyledim; egemen güçler ateşi kendileri tutmazlar, maşa kullanırlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni egemen güçlerin maşası haline getirmek kadar bu ülkeye yapılacak başka bir ihanet yoktur.”
“Niye gelip Meclis’te kapalı oturumda bilgi vermiyorlar?”
Kılıçdaroğlu, Anayasa’ya göre savaş ilanına karar verme yetkisinin Meclis’te olduğunu ifade ederek, “Niye gelip Meclis’te kapalı oturumda bilgi vermiyorlar? ‘Kapalı olmaz’ diyorlarsa açık oturumda bilgi versinler. İdlib ve Libya’da neler oluyor, bunları öğrenmek zorundayız. Milli iradeyi temsil eden, savaş ilanına karar verme konusundaki tek yetkili organın bilgisi yok. Sonra bize demokrasiden söz ediyorlar.” dedi.
CHP’nin Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruların eleştirildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Eğer biz Anayasa Mahkemesine defalarca gitmeseydik bugün Orta Doğu’da Türkiye çok daha karmaşık, derin sorunlarla karşılaşacaktı.” dedi.
Kılıçdarolu, 2005 yılında Cumhurbaşkanı RecepTayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde “Suriye sınırındaki 216 bin dekar arazinin mayınlardan arındırılması ve 49 yıllığına İsrail’e verilmesine” ilişkin Bakanlar Kurulu kararı çıktığını belirterek, “Şimdi herkes elini vicdanına koyup bir düşünsün, bugün 216 bin dekarlık arazide İsrail olsaydı ne olurdu? İkinci soru bunu kim engelledi? CHP engelledi. Kararnameyi Danıştaya götürdük ve iptal edildi. Erdoğan vazgeçmedi. Suriye sınırındaki 216 bin dekar arazinin İsrail’e 49 yıllığına verilmesi için kanun değişikliği yaptılar. Anayasa Mahkemesine gittik, yine iptal ettirdik. Kim kazandı? Türkiye kazandı.” dedi.