Uzmanından üniversiteye yeni başlayacaklara tavsiye

İstanbul

Klinik Psikolog Yağmur Callak, üniversiteye yeni başlayacak öğrencilere tavsiyelerde bulundu. Üniversiteli olmanın kendi davranışlarının sorumluluğunu alabilmek anlamına geldiğine dikkat çeken Callak, öğrencilerin sosyalleşmeye önem vermesi gerektiğini vurguladı.


Binlerce üniversite adayının heyecanlı bekleyişi YKS sonuçlarının açıklanmasıyla son buldu. Üniversiteye yeni başlayacak adayları geçen sınav stresinin ardından yeni bir telaşın beklediğini söyleyen İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Klinik Psikolog Yağmur Callak, gençlerin karşısına bir anda daha önce deneyimlemedikleri yeni çatışmalar çıktığını belirtti.

“Üniversiteye giriş, tek başına bir birey olmaya atılan genellikle ilk ve en önemli adım oluyor” diyen Klinik Psikolog Callak, “Üniversiteye adaptasyon sürecinde cinsiyet, kardeş sayısı, yetiştirilme tarzı, bireyin hangi sosyokültürel ortamda büyüdüğü gibi faktörler de önemli. Örneğin, daha küçük şehirlerden metropollere gelen öğrenciler daha çok adaptasyon sorunu çekiyor. Çok kardeşli ailelerden gelen gençler arkadaş edinmek ve sosyalleşmek konusunda daha iyi görünüyor” ifadelerini kullandı.

AİDİYET VE SOSYALLİK İHTİYACI ÖN PLANDA

18-25 yaş aralığındaki dönemde aidiyet ve sosyallik ihtiyacının ön planda olduğunu ifade eden Yağmur Callak, gençlere şu tavsiyelerde bulundu:

“Ailesinden ilk kez ayrılan ve bundan sonra tek başına ne yapacağı ile ilgili belirsizlik ve kaygı yaşayan gençler ilk olarak şunu unutmamalı: Bu hissi üniversiteye ilk kez adım atan her genç yaşıyor. Üniversitenin ilk aylarını en verimli şekilde değerlendirmek aidiyet ve adaptasyon açısından önemlidir. Gençlerin ilk olarak, ihtiyaçlarını ne şekilde ve nereden karşılayabileceğini öğrenmek adına yurt odalarından çıkıp üniversite kampüsünü ve ilgili semti tanımaları gerekiyor. İhtiyaçlarını ne şekilde ve nerede karşılayacağını öğrenmek yetersizlik hissi gibi negatif duyguların önünü kesiyor. Üniversiteler kendi bünyelerinde ilk haftalarda üniversiteyi tanıtmak için oryantasyon programları düzenler. Öğrencilerin oryantasyonlara katılması üniversiteyi kabaca tanıması ve akademik ihtiyaçlarını hangi birimlerden karşılayabileceğini öğrenmesi açısından önemlidir.”

Sosyalleşmenin de öğrenciler için önemini ifade eden Callak, “Öğrenci kulüpleri ile ilgili tanıtımlar yine dönemin ilk haftalarında öğrencilere sunulur. Öğrencilerin ilgi alanlarına göre öğrenci kulüplerine yönelmeleri üniversiteye yabancılık hissini azaltacak, benzer alanlara ilgi duyan gençleri bir araya getirdiği için aidiyet duygusunu artıracaktır. Derslere ilk haftadan itibaren düzenli katılım sağlamak da oldukça önemli. Böylece sınıf arkadaşlarını ve öğretim elemanlarını diğerleriyle eş zamanda tanımış olacak, bu da okuduğu bölüme, derslere ve öğretim elemanlarına yönelik yabancılığı azaltacaktır. Yani temel olarak, adaptasyon sürecini yok saymamalı, ertelememeli; bir an önce harekete geçmelidir” diye konuştu.

ÖĞRENCİ DESTEK TALEP ETMEYİ BİLMELİ

Özellikle üniversitenin ilk yılında öğrencinin kendisine ve ailesine görev düştüğünü belirten Callak, “Akademik, finansal ve duygusal olarak zorlanan öğrencilerin gerekli desteği talep etmeyi bilmesi gerekiyor. Üniversiteler liselerden farklı olarak, akademik personelin öğrencinin yaşamına tümüyle hâkim olabildiği eğitim kurumları değil. Binlerce öğrenci her sene üniversitelere giriş yapıyor. Dolayısıyla öncelikle öğrenci, yaşadığı sorunları ilgili akademik personele ya da üniversitelerin kendi bünyelerinde genellikle bulunan psikolojik danışmanlık merkezlerine müracaat etmelidir. Aileler ise çocuklarının yaşantılarıyla ilgilenmeli ve bilgi sahibi olmalıdır. Burada kastettiğim çocuğun yaşantısını sorgulamak ya da yargılamak değil. Çocuklarının tek başına bir birey olarak akademik, sosyal ve duygusal açıdan karşılaştıkları yeni durumlarla başa çıkıp çıkamadıklarını gözlemlemek ve paylarına düşen desteği sağlamak” ifadelerini kullandı.

AİLELERDE KAYGI VE KORKU OLUŞUYOR

Callak, ailelerde çocuklarının üniversiteye başlamasıyla birlikte çeşitli kaygı ve korkuların baş gösterdiğini söyledi.

“Türk aile sisteminde anksiyeteli bağlanma dediğimiz ebeveynlik biçimi oldukça sık görülür” diye konuşan Callak, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu tarz ebeveynler, çocuklarının başına bir şey geleceğinden, kendi başına hayatını idame ettiremeyeceğinden, çocuğun anne babaya her zaman ihtiyaç duyacağından neredeyse emindirler. Çocuğu da bu yönde güdülerler. Üniversiteye girişi bir kriz, bir kopuş gibi algılarlar. Bu, üniversiteye başlayan gencin bağımsız bir birey olmasının önündeki ebeveyn kaynaklı yegane engellerden biridir. Ebeveynlerin kendi kaygılarının, çocuklarının kaygıları olmadığını kavramaları gerekiyor. Bu noktada ebeveynlerin duygularını uygun şekilde dile getirmeleri önemli. Aile evinden ayrılman senin için olduğu kadar bizim için de yeni ve karmaşık, bu duruma birlikte adapte olacağız mesajını vermek gerekiyor. Daha sonra süreci olabildiğince dışarıdan takip etmeli, kontrol dürtülerini baskılamalı; genç ihtiyaç duydukça yanında olmalıdır.”

AKADEMİK PERSONEL NE YAPMALI?

Akademik personelin her bir öğrencinin yaşamına hakim olmasının olası olmadığını belirten Callak, “Akademik personelin sınıf dinamiğini tanımaları önemlidir. Öğrencilerin akademik başarısının derslerin kendisinden çok, dersi veren öğretim elemanı ve sınıf arkadaşlarıyla olan iletişimi ile ilgili olduğu görülüyor. Eğitim döneminin ilk haftasını tanışmaya, öğrencilerin genel kaygılarını dinlemeye, öğrencilerin birbiriyle kaynaşmasını sağlamaya ayırmak, üniversite sürecinde neler yaşanacağıyla ilgili bilgi vermek derslere giriş yapmaktan çok daha önemli görünüyor” diye konuştu.

 

Kaynak: DHA