Vaka sayısında düşüş ve normalleşme adımları psikolojik rahatlama da getiriyor

Koronavirüs salgını sosyal hayatta pek çok değişikliğe neden oldu. Alınan tedbirler ve sağlık ekiplerinin çabaları sayesinde koronavirüsle mücadelede olumlu sonuçlar elde ediliyor. Bununla birlikte normalleşme sürecinin adımları da atılmaya başlandı. Uzun süredir koronavirüs tedbirleriyle yaşayanlar normalleşme sürecine nasıl uyum sağlayacak? Salgının gündelik hayatta neden olduğu alışkanlıklar nasıl değişecek? Koronavirüsün psikolojik etkilerinden kurtulmak için ne yapılmalı? Tüm bu soruları Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Medine Yazıcı Güleç yanıtladı.

Salgın kaygı düzeyini artırdı

“Pandemi ve pandemiyle mücadele tedbirleri nedeniyle hepimizin hayatında çok önemli değişiklikler oldu. Öncelikle virüsün yarattığı korku nedeniyle hepimizin kaygı düzeyi arttı. Kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığıyla ilgili kaygılar, alıştığımız ve bizi rahatlatan alışkanlıklarımızın kaybı, özgürlüğün kısıtlanması gibi kaygıları bir arada yaşadık. Sürecin ne kadar devam edeceğini bilmemenin yarattığı belirsizlik de kaygı düzeyini artıran önemli etkenlerden biri oldu. Tabii COVID-19 nedeniyle yakınlarını kaybeden kişilerin normal bir yas süreci dışında farklı zorlukları da oldu. Normalde yas sürecini kolaylaştıran toplu merasimlerin, taziyelerin yapılamaması kayıplar sonrası yaşanan duyguları birçok kişi için daha da ağırlaştırdı.”

 

Travmatik olayların farklı sonuçları oluyor

“Tüm toplumu etkileyen travmatik olayların birçok farklı sonucu olabilir. Ruhsal rahatsızlıkların özellikle yatkınlığı olan kişilerde artması beklediğimiz sonuçlardan biridir. Kaygı bozuklukları, depresif bozukluklar, travma sonrası stres bozukluğu ve komplike yas gibi psikiyatrik rahatsızlıkların artması söz konusu olabilir. Ayrıca bu sürecin yarattığı kaygının tetiklediği aile içi çatışmaların artması gibi durumlarla da karşılaşmaktayız.”

Normalleşme süreci ile beraber kaygılar azalıyor

“Normalleşme sürecinin konuşulmaya başlanması ve vaka sayılarının düşmesi ile birlikte aslında herkeste bir rahatlama oldu. Kaygı düzeyinin de azaldığını görüyoruz. Ancak tedbirlerin azaltılmaya başlaması bir rahatlama sağlarken aynı zamanda bazı kişilerde kaygıyı artıran bir işlev görebilir. Otoritenin herkesi kontrol etmesi kısıtlayıcı olduğu kadar rahatlatıcı bir etkiye de sahip. Çünkü karar verme görevi otoritenin. Şimdi inisiyatif kullanmak söz konusu olduğunda, karar verme mecburiyeti ortaya çıktığında özellikle sorumluluk hissi çok baskın olan kişilerin kaygı düzeyleri bir miktar artabilir. Tabii tedbirlerin azaltılmasını, tamamen normale dönme gibi algılayan kişiler de olacaktır. Bu süreçte Bilim Kurulu’nun önerilerinin çok daha dikkatli değerlendirilmesi ve kurallara özenli bir şekilde uyulmaya devam edilmesi gerekiyor.”

Sosyal mesafe kuralları ile yaşamaya alışmak şart 

“Bir süre hepimiz sosyal mesafe kurallarına uyarak yaşamayı kabul etmeliyiz. Bu sürecin uzaması toplumsal alışkanlıklarımızı ne kadar değiştirecek ya da kalıcı olarak değiştirecek mi tam olarak bilmiyoruz. Bu biraz da zamanla şekillenecek. Ancak pandemi bitene kadar temastan kaçınma ve sosyal mesafe hem kendi sağlığımız hem topluma karşı sorumluluğumuz anlamında hayati önem taşıyor.”

Fotoğraf: Getty Images

[Fotoğraf: Getty Images]

Hastalığa yakalanma endişesi taşımak normal

“Geçiş sürecinde hastalık korkuları bazı kişilerde azalacağı gibi bazı kişilerde de artabilir. Özellikle mükemmeliyetçi, aşırı kontrol ihtiyacı duyan ve belirsizliğe tahammülü düşük olan kişilerde bu kaygılar patolojik boyutlara ulaşabilir. Hastalığa yakalanma endişesi normalleşme sürecinde taşımamız gereken bir endişedir. Bizi tedbir almaya ve boş vermemeye teşvik eder. Bunun çok aşırı boyutlara ulaşması dikkate alınması gereken bir durumdur. Kişinin işlevselliği bozuluyor, kaygı nedeniyle gerekenden çok daha fazla tedbir alıyor ve vaktinin çoğunu bu düşünceler kaplıyorsa bir ruhsal destek ihtiyacı söz konusu olabilir.”

Aşırı hijyen takıntısına dikkat

“Şu anda virüsten korunmak için hepimiz sık sık el yıkıyoruz, her şeyi dezenfekte etmeye çalışıyoruz. Bu da yapmamız gereken bir şey. Eğer bu yıkama sayısı ve süresi önerilen sürelerin üzerindeyse ve artıyorsa, kişide ne kadar yıkarsa yıkasın temiz olmadığı düşüncesi hiç geçmiyorsa, kirlilik kaygısıyla baş etmek için tekrar tekrar yıkamadan rahatlamıyorsa bu durum bir takıntı hastalığına dönüşmüş olabilir. Yani bir psikiyatri uzmanına danışılması gerekli olacaktır. Her türlü ruhsal stres gibi bu süreçte obsesif kompulsif bozukluk dediğimiz rahatsızlıkları artırabilir veya ortaya çıkabilir. Birçoğumuz bu süreçte her zamankinden fazla temizlikle zaman geçiriyoruz ve çoğu kişide bu durumun tehlike geçince eski düzeyine dönmesini bekliyoruz. Eğer ihtiyaç kalmadığında ya da gereğinden fazla temizlikle meşgulsek bu temizliğin süresini ve içeriğini uzmanların önerileri doğrultusunda azaltmak, ortaya çıkan huzursuzluğa bir süre tahammül etmek hemen olmasa da bir süre sonra eskiye dönmemizi sağlayabilir.”
 

Kaynak: TRT