Filmin güzelliğine birşey diyemeyiz ama fil suresi benzetmesi zorlama bir yorum olmuş...Aşağıdaki yorum daha gerçekçi
-------------------------------------------
Bediüzzaman Hz. 20. Söz'de peygamberlerin mucizelerinden hareketle ilmin ulaşacağı nihaî sınırları işaret eder. Bu nihaî sınırların pek çoğuna henüz ulaşılmamış olması bir yana, farklı ilim sahalarında çalışanları dahil Nur talebeleri bile, bu sınırları henüz ciddî şekilde okumuş ve anlamış görünmüyor.
O, ayrıca 20. asırda gün yüzüne çıkarılan bazı kevnî gerçekleri de onların keşfinden yıllar ve yıllar önce yazmıştır. Bütün bunlar, anlaşılmayı ve üzerlerinde çalışılmayı beklerken, ilmî veya teknolojik bir icat gerçekleştiğinde Müslümanlar arasında "Bu, Kur'an'da vardı!" tavrı kendini hâlâ gösterebiliyor.
Ahmet Taşgetiren Bey, Avatar filmindeki bazı sahnelerde Kur'an'daki Fil Sûresi'nden etkilenmiş olunabileceğini yazarken, şüphesiz söz konusu tavrı sergilemiyordu. Herhalde, vahşî dünyalıların Pandora gezegenindeki "ilkel" silahlar kullanan insanımsı varlıklar, yani, modern insanî vahşet ve zulmün "tabiî" basitlik karşısındaki mağlûbiyetine duyduğu sevinç, onu böyle bir "yanılsama"ya götürmüş olmalı. Çünkü filmde ne ebabil kuşları var, ne de attıkları taşlar.
Avatar filmi, anti-ütopik bir bilim-kurgu. Orta çağlarda ütopyalarla meşgul olan Batı, sonsuz "terakki" hülyası içinde ürettiği bilim ve teknolojinin menfî tesirleri karşısında 20. asırda anti-ütopyalar üretmeye başladı. Avatar, bu açıdan, Darwinizm'i sistemleştiren Julian Huxley'in torunu Aldous Huxley'in dedesine inat, bilim ve teknolojinin dünyasını fevkalâde hicveden Brave New World'üne benziyor.
Avatar, evet, bir yanıyla bilim ve teknolojinin insanı sürüklediği vahşeti ve insanın doydukça daha çok acıkan madde düşkünlüğünü eleştiriyor. Filmdeki hadiselerin yaşandığı gezegen olan Pandora, eski Yunanlılara ait bir terim. Baştanrı Zeus, insanlığı cezalandırmak için meydana getirdiği güzel ve zeki Pandora'yı Promete'nin kardeşiyle evlenmek için gönderir. İkazlara rağmen bu evlilik olur. Pandora'nın bir kutusu vardır ve ona bu kutuyu açmak yasaklanmıştır. Fakat Pandora, kutunun içindekileri öğrenme arzusunu yenemez ve kutuyu açar. Kutu, esasen hırs, ihtiras, zulüm, istismar, çatışma gibi her türlü haşeratla doludur ve bunlar, etrafa yayılır. Evet, Batı ortaçağlarında da hakim olan anlayışa göre, Pandora'nın kutusunun açılmasına sebep olan, insandaki bilme isteğidir ve bilme, insanın başına felâketler açan bir şeydir. Bilme isteğiyle Pandora'nın kutusunu açan modern dünya, bilim ve teknolojinin başına açtığı felâketlerle sarsılmaktadır ve Avatar, bir yanıyla bunu nazara vermektedir.
19'uncu asır, Batı'da bilim temelli pozitivist ve materyalist akımların zirveye ulaştığı bir asır olurken, yeni mistik akımların üremesine veya tarihte kalmış akımların diriltilmesine de şahit oldu. Hiçbir zaman gerçek manevîliği bulamayan ve okültizm-ezoterizm mahiyetindeki bu akımlarda simyacılık, hermetisizm, büyücülük, cinler, ifritler, astroloji ve bütün bunların asıl kaynağı sayılabilecek Kabalizm, en önde gelen unsurlardır. Öte yandan, bu unsurlarla birlikte Doğu ve Güneydoğu Asya menşeli yogizm ve meditasyon gibi akımlar da bir yandan maneviyat arayışı içindeki insanları meşgul ederken, diğer yandan gerçek dinî maneviyatı engelleme adına öne çıkarıldı ve çıkarılıyor. İşte Avatar, Pandora'nın kutusu olan bilim ve teknolojinin modern insanı sürüklediği vahşeti nazara verirken, buna karşılık, içinde animizm, totemizm, şamanizm, natürizm, fetişizm gibi her türlü putperestliğin yer aldığı bir insan-altı dünyayı da öne çıkarıyor. Ve bu insanımsı, insanaltı dünya, kendi gezegeninde "ilkel silahları"yla, masal malzemesi atları ve kuşlarıyla modern ve vahşî insana galip geliyor.
İnsanlığın önündeki en büyük mesele, bilim ile dinin, akıl, ruh ve nefsin ahenkli birliğini sağlama meselesidir. Bilhassa Risale-i Nur mesleğinin önünde yerine getirilmeyi bekleyen bu en önemli misyon, öncelikle bilime yepyeni ve tamamen İslâmî, Kur'anî bakış açısına sahip olmayı ve bu bakış açısına sahip çığır açıcı ilim adamlarının yetişmesini gerektirmektedir.
Ali ÜNAL