Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz...
Nihal Atsız
Şunu kabul ederim, hükümet yanlış politika izledi, yanlış hamleler yaptı, hamlede geç kaldı, çoook çok geç kaldı.. ortalık çok karışmadan çoook farklı gruplar ortaya çıkmadan, bizim sınır güvenliğimizde tehlikeye girmeden, farklı yapılar oluşmadan, diğer ülkelerin gruplara verdiği destek yapılanmalar olmadan müdahale olabilseydi çok daha az hasarla, çok daha az kıyımla zulüm bitirilebilirdi belki de.. Çaba sarfedilmedi mi? kör değiliz dış işleri bakanı haftada 1 gidip yol aradı, çare aradı, uzlaşma aradı.. Türkiye şartları zorladı, diğer ülkeleri ikna etmeye çalıştı, silahsız çözelim vs vs ama diğerleri rahat mı durdular... ee karşıdaki adam zalimse, adi ise bizim adamlar ne yapsınlar.. bizim güya müttefik olduklarımız malesef ve malesef stratejik ortaklarımız olarak adlandırılanlarda itin önce gideniyse bizim suçumuz ne... abd'ye yaklaşsa amerikancı, uzaklaşsa şeriatcı.. ab'ye yaklaşsa hani müslümandık hristiyan birliğinde ne işiniz var, uzaklaşsa türkiye yönünü doğuya döndü..
Ortada bir zulüm var, bir kıyım var, kan var.. Hemen yanımızda sınırımızda... İnsanlar memleketimize sığınıyorlar tecavüzlerden, açlıktan, ölümden kurtulabilmek için... Allah hiç kimseye bu durumu yaşatmasın. Tam rakamı nereden bileyim ama milyona yaklaştı deniliyor, zaten biz kendimizi zar zor götürürken bu olayda devletin üstünde bir yük fakaaaaat....
ne yapmalı..
sınıra set mi çeksinler.. setin arkadasında ceset çukurları, kan dereleri mi olsun..
Önce muhacir ve ensar ne demek bunu anlamak Suriye'ye ve diğer yerlere öyle bakmak lazım.. Uzaktan d.türkistan'dan başlayalım, kerkük'e kadar, filistin'e kadar... Bugün bize Türk milletine düşen ensar olmak, düşenin dostu olmak, zalime karşı mazlumun yanında olmak, elden birşey gelmiyorsa hiçbir şey yoksa dil ile...
Suriye'de bin bir türlü grup var.. daha bu akşamda suriyeye ihh ile yardım götüren arkadaşla beraberdik canlı canlı çok kere olayları gören kelle koltukta yardım dağıtanlardan birisi... İran işid'i destekler, işid esad'ı destekler, suudlar birini destekler, hizbullah esadcıdır, katar bilmem hangi grubu destekler, kimin eli kimin cebinde karışır, görünürde kimse yok ama aslında herkesin bir hesabı vardır, ortada kalan mazlumu da garibanı da haklı olanı da Türkiye destekler, ama türkiye el kaideci olur, mit müsteşarı irancı olur...
iran işidi destekler türkiye ise mazlum muhalifleri, türkmenleri, el kaide işid'i destekler ama mazluma yardım eden ihh elkaideci denilir.. hedef gösterilir.. yok kardeşim böyle iş... anlayan beri gelsin, tutarsız söylemler yersiz eleştiriler...
Türkiye pasif kalır, çekimser davranır, yufka yüreklilik yapar, abd'nin eline diline bakar, destek bulamaz, dünyanın gözü kör kulağı sağırdır zulüm karşısında, ülkesinin uçağı düşürüldüğünde baksanıza sevinen insanlar var, zalimin uçağı düşürüldü diyorlar, 2 milyondan fazla insanın katledildiği ırak'tan bile medet umuyorlar, oralara göç eden milyon insan var vs vs vs...
Türkiye neyle uğraşsın... pkk'yla mı, gezi ile mi, kasetlerle mi, yolsuzlukla mı, yatırımla mı, sınırdaki savaşlarla mı, rahat mı bırakıyorlar memleketi... Her ne kadar sevmesem de adamları kardeşim ülke içinde birlik yok ki dışarıdaki hadiselere müdahil olabilelim, etkili olabilelim... Adamlar ne yapsa yanlış, doğru da yapsa yanlış sayılır... Yanlışa karşı çıkalım eyvallhta doğrusuna da sahip çıksak ya..
H.Fidan demiş ki bahane lazımsa türbeye bir saldırı düzenler oyun oynarız bahaneyi buluruz... Askerimiz kıymetlidir elbette, ister 1 tane ister 28 tane olsun bedeli ötelilir, halk buna destek verebilir.. düşünce ne kadar alçakça değil mi !!!
ama devamında diyor ki bu türbeden daha önemlisi sınır boyunun güvenliği var... ee bizim sınır kaç km suriyeyle? 800 küsür km.... ayrıca 28 askerimizin canına verdiğimiz değeri bu kadar uzun sınır güvenliğine de vermek gerekmez mi? orada katledilen 100binlere neden değer veremiyoruz, canımız yanınca anında tepki verebilecek potansiyel güç ve tepki varken diğer ölümlere zulümlere bana ne diyebiliyoruz, evet bu tutum daha onurlu değil mi, bana ne deyip sıyrılabilmek..
adam ne dese kabahat, ne strateji üretse kabahat, adam bahane lazımsa bahane bulmaya gerek yok, sınır güvenliği zaten tehlikede bundan büyük bahane mi var diyor ben böyle anlıyorum başkası kendi askerimizi vurduracakmışta öldürcekmişte neymişmiş..
Bana ne deyince, gözümüzü kapatınca mesele bizim için bitecekse, sınırın 1cm ötesi bizi ilgilendirmeyecekse, üstümüzde vebal olmayacaksa kapatalım gözleri bitsin gitsin...
...
..
.
Meselenin diğer boyutu, devlet sırrı sayılabilecek, en üst düzey bürokrat ve askeri yetkililerin istişareleri dinlenip, yayınlanabiliyor... Ortada zaafiyet var, saçmalık var, beceriksizlik var, her şey var... yanlış ellere emanet edilen görevler var, hukuksuzluklar zaten hep vardı yine var, alası var, en alası var, bu yanlışları yapanların devleti yönetiyor olması var, yapılan haksızlıklara yetki verilen oluşumların haksızlığına, adam kayırmacılığına, torpillerine, hırsızlıklarına yıllar boyu kör sağır olan bir yönetim var, kendim ettim kendim bulduma çıkıyor olay, bin türlü haklı gerekçe var, bu eleştirilerde evet haksız eleştiriler değil amma arkadaş bu adamların beceriksizliği basiretsizliği kadar da içten içe bu dolapları döndürenlerin hainliği de var...
Hükümet beceriksizlik etmiş eyvallahta devleti satan diğer hıyarlarda iyi halt mı etmiş...
Bakıyorsun hükümeti eleştiren ile satan arasında iş birliği oluşmuş...
Hadi çık işin içinden...
Kim iyi kim kötü..
Dün birlikte olanlar bugün ayrı, dün düşman olanlar bugün dost..
..
Yavuz Sultan Selim'in Venedik elçisi ile olan vakasını bilenler vardır.. yazmakla uğraşmayayım alıntılayım.
Venedik’ten bir elçi gelmiştir.(Antonio Jüstiniani) Yeri öpüp itimatnamesini sunar, görüşmesini tamamlar. Herkesin cihanı titreten padişahı görmek isteyip de göremediği bir devirdir. Elçi, Koca sultanla görüşüp ülkesine geri döner. Ülkedeki üst düzey yöneticiler başta olmak üzere herkes bu heybetli sultanın nasıl birisi olduğunu öğrenmek istemektedir. Elçiye cihan sultanı Yavuz’un nasıl birisi olduğunu sorarlar.
- Göremedim, der Jüstiniani. Merak ederler :
- Huzuruna girdiğin, yanına kadar vardığın hâlde nasıl göremedin?
Bunun üzerine elçi şu müthiş itirafta bulunmak zorunda kalır :
- Kılıcı öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım.
Kısa sürede Venedik elçisinin bu sözleri Osmanlı Sultanı’nın da kulağına gelir ve haşmetli Sultan şunları söyler :
- Paşalarım, der. Osmanlı Devleti’nin kılıcı parladığı müddetçe zalimlerin boynu daima eğik gezecektir. Ama Allah korusun, bu kılıç ne zaman ki kınına girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün bize yukarıdan bakmaya başlarlar.
Mesele bu... kılıç kesmez olursa tüm çakallar başını kaldırır...
fetihler toprak için mi yapılır.. fetihler mal için mi yapılır.. nerde fetih ruhu..