Projelere katılımı PROTESTO EDİYORUM

Kodla Büyü
Onun da garantisi yok ki. 4 sene sonra alan değişikliği hakkı verecekler mi belli değil. Verseler bile illerin en ücra yerlerinden 1-2 yer acıyorlar. O 1-2 yere de hizmet puanımız yetecek mi belli değil. Atandık diyelim, şimdiki yerimize nasıl geri geleceğiz belli değil. Merkezler bütün branşlarda dolmuş durumda. Alan değişikliği için çok geç kaldık. Ben de bu sene yks'ye gireceğim orası ayrı. Ne olur ne olmaz 2. diplomayi almak lazım. Fakat o iş de pek umut vermiyor.
gene bizim bölümden hallice olur
 
Öğretmenler odasında internetten alışveriş yapabilen, tüm sosyal medya sitelerine üye olup gırla paylaşım yapan, İnternetten istediği film ve müzikleri indirmek için envayi program kurup kendisine listeler - arşivler hazırlayan... Sonrada bana gelip hocam EBA'da nasıl ders işleyeceğim, Zoom programını nasıl kullanacağım? şeklinde sorular soran. Bunlarla ilgili 1 hafta eğitim vermemize rağmen dönüp tüm dönem boyunca neredeyse tüm derslerini bize hazırlatan. TÜBİTAK v.s. projelerin girişlerini bize yaptıran, DYNET ile ilgili öğrenci hesapları ve kayıt işlemlerini bir türlü anlamayıp 3 senedir vakit şaşmadan bizden isteyen, bütün bunlar yetmezmiş gibi, komşusunun ya da kardeşinin tablet, dizüstü, akıllı telefonları ile ilgili her sorunu bize aktaran düzende bir zahmet bunlara da "ANGARYA" diyebilelim.
o tarz işleri yapmadım yapmıyorum :)
 
maalesef meslekte 15 yıldayız ama 1 adım bile yol alamadık. Acizene fikrim.
1-Böteci ve Tefli ayrımcılığının kalkması

2-Bilgisayar Öğretmenlerinin aynı Rehber Öğretmenler gibi her okula öğrenci ve Öğretmen sayısına göre norm kadro verilmesi, Bilgisayar teknik Öğretmenlerinin ise okulda bulunan bilgisayar ve Etkileşimli Tahta sayılarına göre norm kadro verilmesi

2-Okullara Bilgisayar Teknikeri Görevlendirilmesi(Eğer Teknik Öğretmen kadrosu verilmeyecekse )

3-Sadece öğretmenlik yapmak isteyenlere teknik ünvan verilmemesi onlara sadece girdiği ders saati kadar ek ders verilmesi ve sadece öğretmenlik yaptırılması.

4-Teknik işler yapmak isteyenlere öğretmenlere normal bilgisayar dersi verilmemesi ve onlara normal mesai içerinde haftada 30 saat ekders ödemesi yapılması

5-Teknik İşler yapmak isteyen Öğretmenlere , Bilgisayar Teknik öğretmeni olarak kadrosu verilmesi.

6-Normal Bilgisayar öğretmenliği yapmak isteyenlere Bilgisayar öğretmeni kadrosu verilmesi.
 
maalesef meslekte 15 yıldayız ama 1 adım bile yol alamadık. Acizene fikrim.
1-Böteci ve Tefli ayrımcılığının kalkması

2-Bilgisayar Öğretmenlerinin aynı Rehber Öğretmenler gibi her okula öğrenci ve Öğretmen sayısına göre norm kadro verilmesi, Bilgisayar teknik Öğretmenlerinin ise okulda bulunan bilgisayar ve Etkileşimli Tahta sayılarına göre norm kadro verilmesi

2-Okullara Bilgisayar Teknikeri Görevlendirilmesi(Eğer Teknik Öğretmen kadrosu verilmeyecekse )

3-Sadece öğretmenlik yapmak isteyenlere teknik ünvan verilmemesi onlara sadece girdiği ders saati kadar ek ders verilmesi ve sadece öğretmenlik yaptırılması.

4-Teknik işler yapmak isteyenlere öğretmenlere normal bilgisayar dersi verilmemesi ve onlara normal mesai içerinde haftada 30 saat ekders ödemesi yapılması

5-Teknik İşler yapmak isteyen Öğretmenlere , Bilgisayar Teknik öğretmeni olarak kadrosu verilmesi.

6-Normal Bilgisayar öğretmenliği yapmak isteyenlere Bilgisayar öğretmeni kadrosu verilmesi.
1- Bilişim öğretmeni
2- Tahta sayısına göre kadro verdiğiniz zaman öğretmenlikten çıkarıp kadroyu teknik hizmetler sınıfına sokarsanız öğretmenlik vasfını yitirir..
3- Okullara tahta veya öğrenci sayısına göre tekniker veya teknisyen kadrosu açılması fikrinize katılıyorum. İçeden belirli günlerde gelecek şekilde olabilir. Küçük okullara haftada 2 gün, büyüklere 3 gün gelebilirler.
 
Son düzenleme:
1- Bilişim öğretmeni
2- Tahta sayısına göre kadro verdiğiniz zaman öğretmenlikten çıkarıp kadroyu teknik hizmetler sınıfına sokarsanız öğretmenlik vasfını yitirir..
3- Okullara tahta veya öğrenci sayısına göre tekniker veya teknisyen kadrosu açılması fikrinize katılıyorum. İçden veyabilden belirli günlerde gelecek şekilde olabilir. Küçük okullara haftada 2 gün, büyüklere 3 gün gelevilirler.
Yanlış bilmiyorsam Galatasaray Lisesi gibi bazı özel konumlu liselerde teknisyen-tekniker kadroları var. Tamirat vb. işlemleri onlar yapıyorlar. BTR görevlisi olan arkadaş da kendi işlerine vakit bulabiliyor böylelikle.
 
Hocam, yanlış anlamazsanız bir şey sormak istiyorum. Biraz yargılamak gibi olacak ama... Öğretmenlik eğitimi alıp, öğretmen olarak atanmışken teknikerliği nasıl kabullenebiliyorsunuz? Norm fazlası durumunda olan bir sürü branştan bir sürü öğretmen var. Hangisi bize teknikerlik yaptırın diyor. Üniversitede bilgisayar derslerine girenler teknikerlik yapıyor mu? Diğer öğretim görevlerinin ya dekanlığın yazıcılarına bakıyor mu? Norm fazlası olan fen bilimleri öğretmenleri okulun elektrik işlerine bakmayı kabul eder mi?
Bu formatörlük/BTR denilen nane biz göreve başladığımızdan beri olduğu için biz teknikerliği sindirdik, özümsedik. Akıllı tahtaların gerçekten bizim sorumluluğumuzda olduğunu düşünüyoruz. Öğretmenlerin ortak kullandığı bir araç niçin bizim sorumluluğumuzda olsun? İngilizce öğretmenlerinin vakti zamanında kullandıkları teypleri kim tamir ediyordu? Okulda musluk bozulduğunda, eğer hizmetli yapamıyorsa, nasıl dışardan hizmet alıyorlarsa akıllı tahta bozulduğunda dışardan hizmet alacaklar. Kadın doğum uzmanı ultrason kullanıyor diye, tıp fakültelerinde ultrason kullanmak öğretiliyor diye, ultrason bozulduğunda doktorlar mı tamir ediyor? Teknik servis gelip hallediyor.
Sizden bir meslektaşınız ricam, lütfen tahtacılığı kabullenmeyin. İki gün sonra akıllı tahtaların öğrencilerin öğrenmesine olumsuz katkı sunduğu ortaya çıktı veya yenilemenin gereksiz bir maliyet olduguna karar verdikler ve akıllı tahtalari kaldırdilar diyelim. Ya da aktif kullanimi azaldi diyelim. Ne yapacaksınız? Kendinizi tahtaya bağladığınıza göre, tahta yoksa siz de yoksunuz.
Belki de kötünün iyisi olarak bunu kabul ediyorsunuz. Hiç yoktan iyidir diye... Ama inanın kötünün iyisi değil tamamen kötü. Diğer öğretmenler öğretmenlik yaparken biz onlardan daha yuksek puanla girmemize rağmen, onların ayak işini mi yapacağız? Bunu bir seçenek olarak konuşmak bile çok yanlış.
Her zaman diyorum bize bizden başka kimse zarar vermiyor hangi okula gitsem senden önceki diye başlıyorlar ben yapmayınca kötü oluyorum :) umrumda da değil kötü olmam gerçi
 
Görevlendirme yazımızda olanlarin esnekliği her idarecinin kendi çapına göre yorumlaması yok mu . Onu geçtim her ilde BTR koordinatörü diye tabir ettiğimiz şahısların bile kendine göre yorumlama yapıp idarecileri üzmeden BTR yi nasıl okulda tutarız derdi olduktan sonra ne yapsak boş. Ogretmenmiyiz derseniz bu soyledigimize kendimiz bile hissedemiyoruz. Çünkü veliden öğrenciye hatta öğretmenden en uçtaki şahıslara göre bile değiliz. "Hocam bu ders gereksiz çocuklar bilgisayarı biliyor " diyebilenler oldukça işimiz çok...
 
teknik kadro verilirse btr sıkıntıları şimdikinden kat kat fazla olur.
çare sarıgül misali çare ilkokullara ders arkadaşlar.7 ve 8 ler de ders gelse bile geçici gelir kalıcı olsa lgs de çıkmayacağı için önemsiz kalabilir.ayrıca bize verilecek ders başka branşlardan kesilirse başka sıkıntılar çıkacaktır.seçmeli ders kontenjanından verlirse güvenilir olmaz başka bir sıkıntı da yıllardır il içinde doğru düzgün yer açılmıyor.okulundan ayrılmak isteyip gidemeyen bir çok arkadaşımız var.ilkokullara ders gelirse bu sıkıntıların bir bölümü ortadan kalkacaktır
 
Aferin.

Ben de open source projelere katkıda bulunuyorum, şirkette çalışan yazılımcılar ek mesaiye kaldıklarında mesai ücreti istedikleri için, bedavaya çalışmadıkları için, şirket bilgisayarlarını tamir etmek gibi ek görevleri seve seve yapmadıkları için onlara bu konuda çok kırgınım. Niye haklarını istiyorlar ki? Hep şikayet ediyorlar zaten. Haklarını aradıklarında gidip "Ben keyfine kod yazıyorum, işkoliğim, siz bir de şikayet mi ediyorsunuz? Elinize mi yapışır iki saat daha kod yazsanız?" diyeceğim.

Bundan sonrasında sözüm size değil hocam. Lütfen üstünüze alınmayınız.

Carlo m. Cipolla "Aptallığın Temel Yasaları" adlı denemesinin 3. yasasında aptal insanı şöyle tanımlar: "Aptal bir insan, kendisine hiçbir yarar sağlamadan hatta bazen zarara uğrayarak başka bir insan yada insan topluluğuna zarar veren kişidir." Denemenin 5. yasasında da "Aptal olan var olan en tehlikeli insan türüdür." der.

İnsanları 4 gruba ayıran Cipolla şöyle bir de şema çıkarmış:
Ekli dosyayı görüntüle 69334

Mesleki olarak hangi gruptasınız bir düşünün arkadaşlar?

Cipolla haydutların topluma zarar verirken en azından kendilerinin fayda sağladığını söylüyor. Aptal kişilerin eylemlerinde ise böyle bir fayda yok. Hem kendilerine hem topluma zarar veriyorlar. Bu yüzden "Aptal, hayduttan daha tehlikelidir." diyor Cipolla. "Helpless people" kategorisindeki insanlar da uzun vadede topluma fayda değil zarar veriyor. Çünkü bu insanlar yüzünden işler bir şekilde yürüyor. Bu yüzden de kalıcı çözümler sağlanamıyor ve toplum zarar ediyor. Motoru yağ yakan araba gibi, ne rektifiyeye alınıyor, ne hurdaya çıkarılıyor. Yağ eklene eklene devam ediliyor. Bu başlık özelinde eklenen yağ, bilişimci arkadaşların emeğinden başka bir şey değil. Günü kurtarıyoruz resmen. Varsın gün batsın diyorum.

Okulda teknisyen ihtiyacı varsa teknisyen atansın. Teknisyen teknisyenliğini yapsın, sınıf öğretmeni sınıf öğretmenliğini yapsın. Herkes kendi işini en iyi şekilde yapabilmenin yolunu arasın.(@maliozkok hocam sadece bu parantezde sözüm size, siz "kendi alanımda neden faydalı olmama izin vermiyorlar?" diyeceğinize, gelmiş burada başkasının alanında yaptığınız gönüllü hizmeti kutsuyorsunuz. Size de, bize de, ülkeye de zarar bu. Gidin kendi hakkınızı arayın derim. )

"O elime mi yapışacak, bu elime mi yapışacak" diye diye bu işleri yüksek ideallerle yapanlar, bilişim branşını mahvetmeye devam ediyor. "Aaa o iş öyle oluyo muymuş ya?" diyen meb bürokratları projeydi, festivaldi, şuydu buydu derken bize yüklendikçe yükledi. Okul idarecileri btr görevine ek görevler ekledikçe ekledi. Yapmayan ayıplanır hale geldi. Şu işe bak! Gelinen noktada ne ders var, ne başka bir şey. Dımdızlak kaldık. Çeşitli illerden duyduğumuz haberlere göre btr görevleri de sorgulanıyor.

Çalışan insana bunun karşılığı sadece "aferin" olarak verilirse, sırtı sıvazlanıp gönderilirse batar o sistem. Çünkü sömürüye dayalı bir sistemin ayakta kalma şansı yoktur. İster şirket olsun, ister meb, ister ülke. Gelişmiş ülkelerin bilgisayar bilimleri eğitimiyle, teknolojisiyle bu şekilde rekabet edebileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Komünist ülkeler de bu yüzden batıyor zaten. Herkesten gönüllü iş bekleniyor, herkes eşit ücret alsın isteniyor, herkes yüksek ideallere sahip olsun isteniyor. Böyle bir şey mümkün değil. İşinin gereğini yapıp hakkını alan insan mutlu olur. Hem kendi içinde, hem dışarıya karşı rekabetçi olur. Keriz gibi o projeden bu projeye koştur, o yazıcı senin bu bilgisayar benim tamir et, müdür yardımcısının işini de yap "elime mi yapışır" diye görevin olmayan işlere de bak, sonra ne maddi bir karşılığı olsun ne ders olsun. Böyle çalışan birinin bir değeri mi olur Allah aşkına? Zaten teşekkürler, aferinler de bir noktada biter, sonunda o aferinler de kesmeyince gelir bilişim forumunda tatmin ararsınız ancak.

Kısacası zeki insanlardan olun, hem kendiniz kazanın hem ülkemiz kazansın.


Hasılı kelâm bazı şeyler ruha işlemişse çıkmıyor, çıkamıyor veya zor çıkıyıyor.

Tekrara düşeceğim ama, birçok yerde yazdım, biz öğretmeniz.
Bizim hizmet sınıfımız ne?

Hizmet sınıfları:
Genel İdare Hizmetleri
Mülki İdare Amirliği Hizmetleri
Teknik Hizmetler
Eğitim Öğretim Hizmetleri
Avukatlık Hizmetleri
Emniyet Hizmetlri
Din Hizmetleri
Yardımcı Hizmetler
Hakimlik Savcılık
Öğretim Elamanları

İsteyen istediği sınıfa geçsin, açık lise veya 2 yıllık okur mu, lisans mı yapar, fahri mi yapar, kendileri bilirler. O kadar yazılıyor çiziliyor, yazdım ya ruhlarına işlemiş. Onlar devam etsinler ama farkına vamadan kendilerine, zümrelerine ve devlete ne kadar zarar verdiklerinini bir bilseler.. bilemezler..

Ben ufak tefek yardımları dahi esirgeyin demiyorum ama bir noktadan sonra göreviniz oluyor.. eğer öyle olmayan bir okuldaysanız siz istisnasınız..
 
Sayın sınıf öğretmeni hocam, çalıştığınız ilçede ücretli sınıf öğretmeni var mı?

Sayın öğretmenim....
Çalıştığım ilçede 100'ün üzerinde norm fazlası sınıf öğretmeni var. Ücretli sınıf öğretmeni olduğunu sanmıyorum. Diğer ilçelerle ilgili bilgim yok.
Saygılar...
 
Hocam keşke bilgisayarlara ayıracağınız vakti, neden norm fazlası oldum(Sınıf Öğretmeniymişsiniz), bunu nasıl düzeltirim diye düşünmeye ve bir şeyler yapmaya harcasaydınız. Ayrıca bizim bilişimciler olarak her okula bir bilişim öğretmeni şart isteğimiz gerçekleşse, sizde bu kadar yorulmamış olurdunuz :)
Sayın öğretmenim...
Norm fazlası olmak benim terchim değildi. Ama daha sonra oluşan "kadrolanabilme" "şanslarını" o kadar süre yöneticilik yaptıktan sonra öğretmenlikte yeterince faydalı olamam diye değerlendirmedim.
Her okulda bir bilişim öğretmeni olsaydı tabii ki iyi olurdu.
Saygılar.
 
Görevlendirme yazımızda olanlarin esnekliği her idarecinin kendi çapına göre yorumlaması yok mu . Onu geçtim her ilde BTR koordinatörü diye tabir ettiğimiz şahısların bile kendine göre yorumlama yapıp idarecileri üzmeden BTR yi nasıl okulda tutarız derdi olduktan sonra ne yapsak boş. Ogretmenmiyiz derseniz bu soyledigimize kendimiz bile hissedemiyoruz. Çünkü veliden öğrenciye hatta öğretmenden en uçtaki şahıslara göre bile değiliz. "Hocam bu ders gereksiz çocuklar bilgisayarı biliyor " diyebilenler oldukça işimiz çok...
onun için çok takmıyorum :) kendileri bilir :)
 
hocam taşın altına elinizi sokmuşsunuz güzel ama insanların gözüne sokmak ne demek oluyor. Birde sayı vermişsiniz 110 adet diye.Teker teker saydıysanız da tebrikler...

Ben saymıyorum sayın hocam. Sayı kaç onu da bilmiyorum. Olayı projeye dönüştüren okul yöntimiydi. Onlar bir "çetele" tutuyor.
 
Aferin.

Ben de open source projelere katkıda bulunuyorum, şirkette çalışan yazılımcılar ek mesaiye kaldıklarında mesai ücreti istedikleri için, bedavaya çalışmadıkları için, şirket bilgisayarlarını tamir etmek gibi ek görevleri seve seve yapmadıkları için onlara bu konuda çok kırgınım. Niye haklarını istiyorlar ki? Hep şikayet ediyorlar zaten. Haklarını aradıklarında gidip "Ben keyfine kod yazıyorum, işkoliğim, siz bir de şikayet mi ediyorsunuz? Elinize mi yapışır iki saat daha kod yazsanız?" diyeceğim.

Bundan sonrasında sözüm size değil hocam. Lütfen üstünüze alınmayınız.

Carlo m. Cipolla "Aptallığın Temel Yasaları" adlı denemesinin 3. yasasında aptal insanı şöyle tanımlar: "Aptal bir insan, kendisine hiçbir yarar sağlamadan hatta bazen zarara uğrayarak başka bir insan yada insan topluluğuna zarar veren kişidir." Denemenin 5. yasasında da "Aptal olan var olan en tehlikeli insan türüdür." der.

İnsanları 4 gruba ayıran Cipolla şöyle bir de şema çıkarmış:
Ekli dosyayı görüntüle 69334

Mesleki olarak hangi gruptasınız bir düşünün arkadaşlar?

Cipolla haydutların topluma zarar verirken en azından kendilerinin fayda sağladığını söylüyor. Aptal kişilerin eylemlerinde ise böyle bir fayda yok. Hem kendilerine hem topluma zarar veriyorlar. Bu yüzden "Aptal, hayduttan daha tehlikelidir." diyor Cipolla. "Helpless people" kategorisindeki insanlar da uzun vadede topluma fayda değil zarar veriyor. Çünkü bu insanlar yüzünden işler bir şekilde yürüyor. Bu yüzden de kalıcı çözümler sağlanamıyor ve toplum zarar ediyor. Motoru yağ yakan araba gibi, ne rektifiyeye alınıyor, ne hurdaya çıkarılıyor. Yağ eklene eklene devam ediliyor. Bu başlık özelinde eklenen yağ, bilişimci arkadaşların emeğinden başka bir şey değil. Günü kurtarıyoruz resmen. Varsın gün batsın diyorum.

Okulda teknisyen ihtiyacı varsa teknisyen atansın. Teknisyen teknisyenliğini yapsın, sınıf öğretmeni sınıf öğretmenliğini yapsın. Herkes kendi işini en iyi şekilde yapabilmenin yolunu arasın.(@maliozkok hocam sadece bu parantezde sözüm size, siz "kendi alanımda neden faydalı olmama izin vermiyorlar?" diyeceğinize, gelmiş burada başkasının alanında yaptığınız gönüllü hizmeti kutsuyorsunuz. Size de, bize de, ülkeye de zarar bu. Gidin kendi hakkınızı arayın derim. )

"O elime mi yapışacak, bu elime mi yapışacak" diye diye bu işleri yüksek ideallerle yapanlar, bilişim branşını mahvetmeye devam ediyor. "Aaa o iş öyle oluyo muymuş ya?" diyen meb bürokratları projeydi, festivaldi, şuydu buydu derken bize yüklendikçe yükledi. Okul idarecileri btr görevine ek görevler ekledikçe ekledi. Yapmayan ayıplanır hale geldi. Şu işe bak! Gelinen noktada ne ders var, ne başka bir şey. Dımdızlak kaldık. Çeşitli illerden duyduğumuz haberlere göre btr görevleri de sorgulanıyor.

Çalışan insana bunun karşılığı sadece "aferin" olarak verilirse, sırtı sıvazlanıp gönderilirse batar o sistem. Çünkü sömürüye dayalı bir sistemin ayakta kalma şansı yoktur. İster şirket olsun, ister meb, ister ülke. Gelişmiş ülkelerin bilgisayar bilimleri eğitimiyle, teknolojisiyle bu şekilde rekabet edebileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Komünist ülkeler de bu yüzden batıyor zaten. Herkesten gönüllü iş bekleniyor, herkes eşit ücret alsın isteniyor, herkes yüksek ideallere sahip olsun isteniyor. Böyle bir şey mümkün değil. İşinin gereğini yapıp hakkını alan insan mutlu olur. Hem kendi içinde, hem dışarıya karşı rekabetçi olur. Keriz gibi o projeden bu projeye koştur, o yazıcı senin bu bilgisayar benim tamir et, müdür yardımcısının işini de yap "elime mi yapışır" diye görevin olmayan işlere de bak, sonra ne maddi bir karşılığı olsun ne ders olsun. Böyle çalışan birinin bir değeri mi olur Allah aşkına? Zaten teşekkürler, aferinler de bir noktada biter, sonunda o aferinler de kesmeyince gelir bilişim forumunda tatmin ararsınız ancak.

Kısacası zeki insanlardan olun, hem kendiniz kazanın hem ülkemiz kazansın.

Fikirleriniz önünde sagıyla eğiliyorum sayın hocam..
Herr ne kadar bana söylememiş olduğunuzu belirtmişseniz de 3. Sınıf öğrencisi bile bana dediğinizi anlamıştır.
Ama yine de sizi takdir ediyorum. "çaktırmadan" bana aptal demişsiniz :)
Eyvallah. Bu sizin takdiriniz. Hiç gücenmedim. Belki de (!) haklısınızdır.
İşin kötü tarafı bu "aptallığon" farkın olmayışım. Hatta memnun olmam.
Bir sayın öğretmenimin dediği gibi mutlu "köle" olmam.
Saygılar.
 
Son düzenleme:
Hocam amacınız nedir, kendinize hakaret ettirmek falan mı? Bu sene bilişim Teknolojileri kontenjanı olarak sadece 50 verildi. Öğretmenler birlik olup sorunlarını çözmenin yollarını arıyor. Yıllardır görevimiz olmadığı halde devletimizin işi görülsün diye yaptıklarımız yüzünden şuan branşımız görmezden geliniyor. Biz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Yıllarca idarecilik yapmış biri olarak mücadeleye destek verecekseniz ne ala, vermeyeceksiniz bence başka konu başlıklarını inceleyin.

Sayın öğretmenim.
Böyle bir amaç olabilir mi?: "kendisine hakaret ettirmemek..."
Sadece bir ayna tutmaya çalıştım. Bilişimcilerin karşıdan görüntüsü ile ilgili...
Bu sizi ya da başka öğretmenlerimizi rahatsız ermiş gibi gözüküyor. Ama maalesef böyle gözüküyor.
"Mücadelenize" ben nasıl destek verebilirim. Bana yol gösterirseniz memnun olurum.
 
Son düzenleme:
Hayır için, Allah rızası için veya başka nedenler sebebiyle, işi ile ilgisi olmadığı halde, görev tanımında olmadığı halde, devletin ondan bu hizmeti yapmasını beklemediği halde, yaptığı iş ve işlemleri diğer öğretmenlerin gözüne sokarcasına her yerde söylemeleri, yapmış oldukları bu amme hizmetlerinden dolayı kendilerini diğer öğretmenlerden üstün görmeleri, bunları yapmayan diğer öğretmenleri de tembellikle, mızmızlanmakla hatta daha ileri giderek vatan hainliğine varıncaya kadar suçlamalar yaptıklarını görüyoruz.
Eğer ki bu hizmetleri hayır için yapıyorsanız, herhangi bir maddiyat, belge, makam mevki için yapmıyorsanız bunları bize söylemenize gerek yok. Allah hayrınızı kabul eylesin, daha fazla hizmet etmenizi nasip eylesin. Eğer ki yazma amacınız; ben yapıyorum yaptıklarımı yazayım da başkalarına da örnek olsun diye söylüyorsanız kimsenin karşı çıkacağını zannetmiyorum. Amma velakin bu gönüllü işleri yapmayanların devletten aldıkları maaşları harammış gibi lanse etmekten lütfen artık vazgeçin.

Sayın hocam...
Dediklerinize aynen katılıyorum.
Ben sanırım ilk defa sosyal medyada böyle bir yerde söze girdim.
Amacım da; katılısınız ya da katılmazsınız;
"vasıfsız" bir sınıf öğretmeni bınları yaparken siz napıyorsunuz? Demekti.
Ama gelen dönüşlerden iyi bir şey yapmadpımı anladım.
Herkes için söylüyorum (kırılganlıkla!..):
Ne haliniz varsa görün!..
 
Son düzenleme:
Fikirleriniz önünde sagıyla eğiliyorum sayın hocam..
Jer ne kadar bana söylememiş olduğunuzu belirtmişseniz de 3. Sınıf öğrencisi bile bana dediğinizi anlamıştır.
Ama yine de sizi takdir ediyorum. "çaktırmadan" bana aptal demişsiniz :)
Eyvallah. Bu sizin takdiriniz. Hiç gücenmedim. Belki de (!) haklısınızdır.
İşin kötü tarafı bu "aptallığon" farkın olmayışım. Hatta memnun olmam.
Bir sayın öğretmenimin dediği gibi mutlu "köle" olmam.
Saygılar.

Estağfurullah sayın hocam. Kesinlikle bunu demek istemedim. Ama konunun bağlamından bahsetmeden söyleseydim, hiçbir şey anlaşılmayacaktı.

Bence siz ve çoğu arkadaş, ki çoğu zaman vicdani ve ahlaki sebeplerle ben de, "helpless people" kategorisine giriyoruz. Sürekli veren biziz, sürekli fedakarlık yapan biziz. Ama uzun vadede zarar ediyoruz. Ve biraz etraflıca düşünüldüğünde ülkeyi de zarar ettiririyoruz. Biz idare ede ede, biz onu da yaparız bunu da yaparız diye diye kalıcı çözümler üretilmesinin önüne taş koyuyoruz. Üstelik o sırada bilişim branşı tamamen atıl vaziyete düşüyor.

Buradaki arkadaşların hepsi tıp fakültesinden, mühendislikten sekmiş, kurumlarındaki belki de en zeki insanlar. Ama çözmeleri beklenen problemler istekli bir sınıf öğretmeninin veya lise öğrencisinin hayli hayli çözebileceği türden. Bu ülkenin ihtiyacı olan şey çağın gereksinimlerine uygun bilgisayar bilimleri, yazılım, tasarım gibi eğitimlerdir. Biz hazırız, öğrenci hazır ama ders yok. Biz btr görevi gibi görevlerle uğraştığımız sürece de birincisi; odağımızı kaybediyor olacağız. İkincisi; bakanlık asla böyle bir vizyon gösterip de "yahu biz 12bin kişilik bu insanları niye düşük kapasiteli işlerde çalıştırıyoruz" demiyor, demeyecek. Böyle bir vizyonları yok. Belki bu durumdan haberleri de yok. Burada sorumluluk bize düşüyor. Laftan anlamıyorlarsa, gönüllü hizmetleri durdurmamız gerekiyor. Görev tanımı dışındaki şeyleri pas geçmemiz gerekiyor.

Velhasılı kelam biz bilgisayar öğretmenleri bu problemleri öteleye öteleye bugüne geldik. Kâh hevesimizde proje yapalım dedik, kâh okulun işleri aksamasın deyip teneffüslerimizden bile feragat ettik okulun işleriyle uğraştık. Ama artık bu olay zıvanadan çıktı. Gönüllü yapmıyoruz diye mobbinge uğrar hale düşüyoruz. Gönüllü yapılan projelerle bilgisayar bilimleri eğitimi öteleniyor. Bu işin şov, reklam tarafı da var. Bakanlık memnun, okul idareleri memnun ama biz değiliz, öğrenci de değil, veli de değil. Veli öğrencisi iyi eğitim alsın ister, öğretmen öğretmenliğini yapsın ister. Ama bunu nasıl gerçekleştireceğini bilemez. Biz biliyoruz, bunu dile getiriyoruz.

Lütfen anlayın bizi. Siz bu işi gönüllü yaparak mutlu oluyor olabilirsiniz. Ama bunu burada "ben gönüllü yapıyorum, gayet mutluyum, elime yapışmaz" diyerek duygusal ve vicdani bir şeye indirgemiş oluyorsunuz. Günün sonunda dar vizyonlu idareciler bizden bu işleri yaparken "zorunlu gönüllülük" göstermemiz gerektiğini düşünüyor. Siz gönüllü yapıyorsunuz, bize angarya başlıyor. Çünkü sizin branşınız bu değil.

Branşınız olsaydı da fark etmezdi. Bilgisayar öğretmenlerinin projeleri ve gönüllü hizmetleri protesto etmesi, belki bir miktar sesimizin duyulmasını sağlar. Ben btr görevini zaten saçma görüyorum ama en azından ders talebi yukarıdan duyulabilir bu vesileyle.

Sizin de kötü niyetli olduğunuzu, kötü niyetle yazdığınızı düşünmüyorum. Keşke size btr görevi verseler ve bu işi yaparken alın terinizin karşılığını da alsanız. Yürüttüğünüz bu gönüllü hizmeti daha mutlu yapar mıydınız o zaman bilmiyorum ama emeğinizin karşılığını almanızı isterdim.

Tevazu gösterdiğiniz için de teşekkür ederim.
 
Öğretmenler odasında internetten alışveriş yapabilen, tüm sosyal medya sitelerine üye olup gırla paylaşım yapan, İnternetten istediği film ve müzikleri indirmek için envayi program kurup kendisine listeler - arşivler hazırlayan... Sonrada bana gelip hocam EBA'da nasıl ders işleyeceğim, Zoom programını nasıl kullanacağım? şeklinde sorular soran. Bunlarla ilgili 1 hafta eğitim vermemize rağmen dönüp tüm dönem boyunca neredeyse tüm derslerini bize hazırlatan. TÜBİTAK v.s. projelerin girişlerini bize yaptıran, DYNET ile ilgili öğrenci hesapları ve kayıt işlemlerini bir türlü anlamayıp 3 senedir vakit şaşmadan bizden isteyen, bütün bunlar yetmezmiş gibi, komşusunun ya da kardeşinin tablet, dizüstü, akıllı telefonları ile ilgili her sorunu bize aktaran düzende bir zahmet bunlara da "ANGARYA" diyebilelim.

Sayın öğretmenim!..
Çok haklısınız. Tabii ki böyle durumlar tüm meslektaşlarınız gibi sizin de önünüze geliyor. Sadece ifadelerinize bakarak(!) tüm bu olumsuzluklara rağmen bu türdeki yardım çağrılarına olumlu dönütlerde bulunduğunuzu tahmin ediyorum. Bravo size.
"veren el, alan elden hayırlıdır"
Saygılar.
 
Estağfurullah sayın hocam. Kesinlikle bunu demek istemedim. Ama konunun bağlamından bahsetmeden söyleseydim, hiçbir şey anlaşılmayacaktı.

Bence siz ve çoğu arkadaş, ki çoğu zaman vicdani ve ahlaki sebeplerle ben de, "helpless people" kategorisine giriyoruz. Sürekli veren biziz, sürekli fedakarlık yapan biziz. Ama uzun vadede zarar ediyoruz. Ve biraz etraflıca düşünüldüğünde ülkeyi de zarar ettiririyoruz. Biz idare ede ede, biz onu da yaparız bunu da yaparız diye diye kalıcı çözümler üretilmesinin önüne taş koyuyoruz. Üstelik o sırada bilişim branşı tamamen atıl vaziyete düşüyor.

Buradaki arkadaşların hepsi tıp fakültesinden, mühendislikten sekmiş, kurumlarındaki belki de en zeki insanlar. Ama çözmeleri beklenen problemler istekli bir sınıf öğretmeninin veya lise öğrencisinin hayli hayli çözebileceği türden. Bu ülkenin ihtiyacı olan şey çağın gereksinimlerine uygun bilgisayar bilimleri, yazılım, tasarım gibi eğitimlerdir. Biz hazırız, öğrenci hazır ama ders yok. Biz btr görevi gibi görevlerle uğraştığımız sürece de birincisi; odağımızı kaybediyor olacağız. İkincisi; bakanlık asla böyle bir vizyon gösterip de "yahu biz 12bin kişilik bu insanları niye düşük kapasiteli işlerde çalıştırıyoruz" demiyor, demeyecek. Böyle bir vizyonları yok. Belki bu durumdan haberleri de yok. Burada sorumluluk bize düşüyor. Laftan anlamıyorlarsa, gönüllü hizmetleri durdurmamız gerekiyor. Görev tanımı dışındaki şeyleri pas geçmemiz gerekiyor.

Velhasılı kelam biz bilgisayar öğretmenleri bu problemleri öteleye öteleye bugüne geldik. Kâh hevesimizde proje yapalım dedik, kâh okulun işleri aksamasın deyip teneffüslerimizden bile feragat ettik okulun işleriyle uğraştık. Ama artık bu olay zıvanadan çıktı. Gönüllü yapmıyoruz diye mobbinge uğrar hale düşüyoruz. Gönüllü yapılan projelerle bilgisayar bilimleri eğitimi öteleniyor. Bu işin şov, reklam tarafı da var. Bakanlık memnun, okul idareleri memnun ama biz değiliz, öğrenci de değil, veli de değil. Veli öğrencisi iyi eğitim alsın ister, öğretmen öğretmenliğini yapsın ister. Ama bunu nasıl gerçekleştireceğini bilemez. Biz biliyoruz, bunu dile getiriyoruz.

Lütfen anlayın bizi. Siz bu işi gönüllü yaparak mutlu oluyor olabilirsiniz. Ama bunu burada "ben gönüllü yapıyorum, gayet mutluyum, elime yapışmaz" diyerek duygusal ve vicdani bir şeye indirgemiş oluyorsunuz. Günün sonunda dar vizyonlu idareciler bizden bu işleri yaparken "zorunlu gönüllülük" göstermemiz gerektiğini düşünüyor. Siz gönüllü yapıyorsunuz, bize angarya başlıyor. Çünkü sizin branşınız bu değil.

Branşınız olsaydı da fark etmezdi. Bilgisayar öğretmenlerinin projeleri ve gönüllü hizmetleri protesto etmesi, belki bir miktar sesimizin duyulmasını sağlar. Ben btr görevini zaten saçma görüyorum ama en azından ders talebi yukarıdan duyulabilir bu vesileyle.

Sizin de kötü niyetli olduğunuzu, kötü niyetle yazdığınızı düşünmüyorum. Keşke size btr görevi verseler ve bu işi yaparken alın terinizin karşılığını da alsanız. Yürüttüğünüz bu gönüllü hizmeti daha mutlu yapar mıydınız o zaman bilmiyorum ama emeğinizin karşılığını almanızı isterdim.

Tevazu gösterdiğiniz için de teşekkür ederim.

Sayın öğretmenim...
Bir defa tevazulu ve saygılı yazınızı beğenerek okudum. Tekrar ilk yazınızı da gözden geçirdim. Sizi zor durumda bırakmak ya da hakir görmek gibi bi amacım yoktu. Tam tersi çok bariz olarak benden daha zeki olduğunuza parmak basmak istedim. Yukarıdaki ifadelerinizi altına "vasıfsız bir sınıf öğretmeni" olarak imzamı atarım.
Gönül ister ki bu forumda böyle nitelikli değerlendirmeler daha çok olsa...
Saygılar...
 
Hocam kusura bakmayın siz konuyu pek anlamamışsınız. Sizin saydıklarınızı buradaki bir çoğu arkadaşım da yapıyor emin olun. (ki bunları yapmak zorunda değiller yapmayanı da yapmıyor diye yargılayamazsınız) Siz 5 gün okudayım diyorsunuz çoğu arkadaşım hafta sonu da gidiyor işleri yetiştirmek için.
Çoğumuz doğru dürüst ne tenefüs yapıyoruz ne de ders saati bitti hadi çıkalım diyebiliyoruz. Arkadaşlarımızın bahsettiği şeyler farklı okumadınız sanırım.
Saygılar

Hepsini okudum sayın öğretmenim.
Ama ben 5 gün demedim. "her gün okuldayım" dedim. Gözünüzden kaçmış. Dediğiniz gibi varını yoğunu insanların önüne seren arkadaşlarımın önünde saygıyla eğiliyorum.
Saygılarımla.
 
Sayın öğretmenim...
Bir defa tevazulu ve saygılı yazınızı beğenerek okudum. Tekrar ilk yazınızı da gözden geçirdim. Sizi zor durumda bırakmak ya da hakir görmek gibi bi amacım yoktu. Tam tersi çok bariz olarak benden daha zeki olduğunuza parmak basmak istedim. Yukarıdaki ifadelerinizi altına "vasıfsız bir sınıf öğretmeni" olarak imzamı atarım.
Gönül ister ki bu forumda böyle nitelikli değerlendirmeler daha çok olsa...
Saygılar...

Hocam bunun zeka ile bir ilgisi yok aslında. Burada ideal olandan bahsediyoruz. Olması gereken bu değil yani. İdeal olan, ülkede doğru düzgün bir bilgisayar bilimleri eğitimi, yazılım/tasarım eğitimleri verilmesi, okulun teknik işleri için dışarıdan hizmet alınması veya tekniker atanması, sınıf öğretmeninin de kendi öğrencilerine en iyi eğitimi vermesi.

Üstelik herkesin bir hayat hikayesi var. Kendinizi "vasıfsız sınıf öğretmeni" olarak ifade etmeyin lütfen. Sınıf öğretmenliği de son derece zeka gerektiren bir iş. Hatta duygusal ve sosyal zeka türlerini daha çok gerektiriyor. Çoğu bilgisayar öğretmeni de onu yapamaz. Maalesef Türkiye'de öğretmenlik genel olarak vasıfsız iş gibi görülüyor, çünkü eğitimin profesyonelce icra edilmesi gereken bir meslek olduğu idrak edilememiş ama neyse. Konu bu değil.

Bilgisayar öğretmenleri analitik zeka gerektiren işlerde iyidir genelde!(Genelde diyorum çünkü analitik zeka ile alakası olmayan bilgisayar öğretmenleri de gördüm, bu forumda da varlar ama dedim ya, herkesin bir hayat hikayesi var. Hayat onu getirip oraya koymuş işte. Kimseyi yargılamamak lazım.) Ama btr vasıtasıyla çözmemiz beklenen problemlerin analitik zeka gerektiren bir tarafı yok. Tahtaya format atmak, ofis programlarını kurmak, yazıcıdan sıkışan kağıdı çıkarmak gibi işler, bir kez gören, istekli herhangi birinin yapabileceği işlerdir. Bunlar için devletin teknisyen atamasına da gerek yok. Eğer okulların problemi buysa, btr öğretmenine verilen ek ders yerine okula ödenek gönderse çok daha yerinde olur.(Burada konu dallanıp budaklanıyor ama tartışmak isteyen varsa tartışırım.)

Ama btr görevinin kağıt üstündeki kısmı olan "öğretmenlere rehberlik etme görevi" var. Görevlendirme de bunun için yapılıyor. Maalesef eba gibi platformlar yazılımsal/tasarımsal olarak problemli, öğretmenlerin teknoloji kullanım becerileri düşük, öğretmenler bu konuda tembel ve isteksiz, "nasılsa bilgisayar öğretmeni var?" diye düşünüyorlar, gerekirse dersten çağırıyorlar vs. Bu noktada da okulda ikili ilişkiler sorun olmaya başlıyor.

Yine ideal olan öğretmenlere hızlandırılmış teknoloji kullanım beceri kursları vermek. Ama bu eğitimleri verdiğimizde afedersiniz kıçıyla dinleyen, "of bu da nereden çıktı ya" diye söylenen, kursa yarım saat zaman ayırmayan öğretmenler var. BTR görevi alan öğretmenler de rehberlik edeceğim diye bu öğretmenlerle boğuşuyor. Üstüne de "zorunlu gönüllülük" beklenen teknik işler, projeler, festivallere katılım beklentileri derken bu saçmalığın ardı arkası kesilmiyor. Yani işin bu kısmıyla, tam adıyla "eğitim teknologluğu" kısmıyla uğraşmak isteyen bilgisayar öğretmenleri olabilir. Başlığı açan arkadaşın temel talebi de bu. Bu görevi isteyenler de olabilir. Anlarım.

Ama ne idareciler anlıyor işin bu kısmını, ne ilçe memler, ne valilikler, ne de bakanlık. Çünkü olay teknisyenliğe indirgeniyor.

Burada çoğu arkadaşın da talebi, okullara doğru düzgün bilgisayar dersi gelmesi, bilgisayar öğretmeninin bilgisayar öğretmenliğini yapması. Biz zekiyiz diğerleri aptal, biz vasıflıyız diğerleri vasıfsız gibi bir şey değil kısacası. Emekli olmak için gün saymaya başlayacağız, ülkede halen eğitim teknoloğu ne iş yapar, bilgisayar bilimleri nedir, yazılım/tasarım eğitimi nedir, bunun önemi var mı yok mu bunları tartışıyoruz. Bu durumdan bıktık. Kişisel algılamayın lütfen. Size veya gönüllü işlerle bunu geciktiren branşdaşlarımıza veya bu dersin önemini anlamayanlara gösterdiğimiz hoyratlığın sebebi budur.
 
Hocam niye sürekli kendi yaptıklarınızı anlatıyorsunuz bize. Bize ne bundan? Siz ne yapıyorsanız bizim de aynısını mı yapmamız gerekiyor? Sizi mi örnek almamız gerekiyor? Kriter, kıyas noktası siz misiniz? Niçin kendinizi bu kadar önemsiyorsunuz? Sizin çalışma şeklinizin bizim için içtihat mı oluşturması gerekiyor? Bu mesleğin "guru"su, "duayen"i siz misiniz? İş yaparken kanuna, yönetmeliğe değil de sizin ne yaptığınıza mı bakacağız?

Arkadaşımız bir derdini anlatıyor. Onun derdini anlamaya çalışıp çözüm bulmaya çalışacağınıza, kendinizi övüp kendinizi öne çıkarmaya çalışıyorsunuz. Kendinizi överken o kadar kendinizden geçiyorsunuz ki, aslında arkadaşımıza hakaret ettiğinizin farkına dahi varmıyorsunuz. Üstü kapalı bir şekilde şunu söylüyorsunuz: "Siz tembelsiniz, ben çok çalışkanım. Siz çocuk gibi mızmızlanıp duruyorsunuz, ben iş yapıyorum. Siz bencilsiniz kendinizi düşünüyorsunuz ben ülkemi düşünüyorum". Bu sözleri söyleyerek bize burada ahlaki üstünlük taslıyorsunuz. Tepki alınca da şaşırıyorsunuz. Çünkü söylediğiniz lafların nereye gittiğinin farkında değilsiniz. "Laf ola beri gele" konuşmaya alışmışsınız.

Gelelim meselenin özüne. Biz burada mızmız olduğumuz için tembel olduğumuz için eleştiri getirmiyoruz. Tam tersine 7-8-9-10. Sınıflarda dersimizin zorunlu olmasını istiyoruz. Daha çok derse girmek istiyoruz. Ders yapmak fotokopi makinesine sıkışan kağıdı çıkarmaktan daha yorucudur. Biz niteliklerimize göre iş yapmak istiyoruz, angarya değil. Ders olmadıktan sonra senede 1-2 kere 1-2 öğrenciyle yapılan göstermelik projelerin kimseye faydası yok.
Tabii siz bizim iç meselelerimizi bilmediğiniz için hariçten gazel okuyorsunuz.

Not: Feodal kültür ile kapitalist kültürü birbirine karıştırmayın. Kapitalizmde rasyonel bürokrasi vardır. Profosyenellik vardır. Herkes önüne gelen işi yapmaz. Uzmanı olduğu işi yapar. Çalışanın özlük hakkı vardır. Babamızın tarlasını sürmüyoruz. Eğitimin bilimsel, hukuki veçheleri vardır. Bunlara göre herkes işini yapar.
Sayın öğretmenim
Hocam niye sürekli kendi yaptıklarınızı anlatıyorsunuz bize. Bize ne bundan? Siz ne yapıyorsanız bizim de aynısını mı yapmamız gerekiyor? Sizi mi örnek almamız gerekiyor? Kriter, kıyas noktası siz misiniz? Niçin kendinizi bu kadar önemsiyorsunuz? Sizin çalışma şeklinizin bizim için içtihat mı oluşturması gerekiyor? Bu mesleğin "guru"su, "duayen"i siz misiniz? İş yaparken kanuna, yönetmeliğe değil de sizin ne yaptığınıza mı bakacağız?

Arkadaşımız bir derdini anlatıyor. Onun derdini anlamaya çalışıp çözüm bulmaya çalışacağınıza, kendinizi övüp kendinizi öne çıkarmaya çalışıyorsunuz. Kendinizi överken o kadar kendinizden geçiyorsunuz ki, aslında arkadaşımıza hakaret ettiğinizin farkına dahi varmıyorsunuz. Üstü kapalı bir şekilde şunu söylüyorsunuz: "Siz tembelsiniz, ben çok çalışkanım. Siz çocuk gibi mızmızlanıp duruyorsunuz, ben iş yapıyorum. Siz bencilsiniz kendinizi düşünüyorsunuz ben ülkemi düşünüyorum". Bu sözleri söyleyerek bize burada ahlaki üstünlük taslıyorsunuz. Tepki alınca da şaşırıyorsunuz. Çünkü söylediğiniz lafların nereye gittiğinin farkında değilsiniz. "Laf ola beri gele" konuşmaya alışmışsınız.

Gelelim meselenin özüne. Biz burada mızmız olduğumuz için tembel olduğumuz için eleştiri getirmiyoruz. Tam tersine 7-8-9-10. Sınıflarda dersimizin zorunlu olmasını istiyoruz. Daha çok derse girmek istiyoruz. Ders yapmak fotokopi makinesine sıkışan kağıdı çıkarmaktan daha yorucudur. Biz niteliklerimize göre iş yapmak istiyoruz, angarya değil. Ders olmadıktan sonra senede 1-2 kere 1-2 öğrenciyle yapılan göstermelik projelerin kimseye faydası yok.
Tabii siz bizim iç meselelerimizi bilmediğiniz için hariçten gazel okuyorsunuz.

Not: Feodal kültür ile kapitalist kültürü birbirine karıştırmayın. Kapitalizmde rasyonel bürokrasi vardır. Profosyenellik vardır. Herkes önüne gelen işi yapmaz. Uzmanı olduğu işi yapar. Çalışanın özlük hakkı vardır. Babamızın tarlasını sürmüyoruz. Eğitimin bilimsel, hukuki veçheleri vardır. Bunlara göre herkes işini yapar.

Sayın öğretmenim.
Eli yüzü düzgün eleştirilerden birisi sizinki. Bir "cevabı" hak ediyor. :)

1-Sürekli kendimden bahsetmek gibi bir yönelimim oşmadı (ya da ben farketmedim)
2-Muhtemelen ilk defa sosyal medyada böyle bir konunun içine girdim.
3-Kimsenin benim yaptığımı yapma ya da benim düşündüğüm gibi düşünme zorunluluğu yok tabii ki.
4-Kimsenin benim yaptığımı/yapmadığımı örnek almasına gerek yok. Ben sizin için bir kıstas ya da kıyas noktası elbette değilim.
5-Kendimi elbette önemsiyorum. Herkesin de önemsediğini düşünüyorum.
6-Benim çalışma şeklim tabii ki içtihat değil. (Olsaydı ülke güllük gülistanlık olurdu :))
7-Tabii ki hiç bir şeyin duayeni, gurusu değilim. (Olmak isterdim :))
8-İş yaparken "tüzüğe" değil hayata bakmak lazım. "Tüzüğe" aykırı olmayan, kamu yararına olan duruma bakmak lazım(!)
8-Katıldığım bazı düşüncelerinizden biri buydu: "Siz tembelsiniz, ben çok çalışkanım. Siz çocuk gibi mızmızlanıp duruyorsunuz, ben iş yapıyorum. Siz bencilsiniz kendinizi düşünüyorsunuz ben ülkemi düşünüyorum".
Düşününce ifadelerimden bunun anlaşılması gayet doğaldı. Evet bir noktada "bilgisayarcılara" şunu demek istedim:
"Dışarıdan bakınca böyle gözüküyorsunuz"
Bunu art niyetli, rencide edici söylememiştim ama kimi arkadaşlar öyle anlamış olabilir: özür!..
"Ahlaki üstünlük" konusunda size hak verdim. (Sanırım kendimi yine kendimi üste gördüm :)). Evet itiraf ediyorum: "Vasıfsız bir sınıf öğretmeni bile sizin yaptığınız işi yapabiliyor, ne bu havanız?" dedim. Ama dönütler "ha s...." oldu.
9-Söylediğim lafların nereye gittiğini farkına vardım, sayenizde :).
10-"laf ola beri gele konuşmaya alışmışsınız.." Olabilir. Yıllarca 6-11 yaş grubu karşısında kendimizi "ilah" sanmış, her sözümüzün doğru olduğuna kendimizde inanmış olabiliriz.
10-Bir öğretmen olarak derse girmek istemeniz, angaryalara boğulmak istememenizi anlıyorum, destekliyorum. Şimdiki şartlarda ise "angaryaların" zorunlu olduğunu düşünüyorum. Neden derseniz: Öğretmenlerimizin ya da okul yöneticlerinin teknolojik gereklilik karşısındaki "içler acısı hali" durumu. Sizlere ihtiyaçları var. Sözde projelerden mahsetmiyorum. Bil fiiil bilgisayar işleri ve donanımlarındaki eksikliklerinden dolayı...
11-Tabi ki sizin "iç meselelerinizi" bilmiyorum (İlkokulda çalışıyorum. İlkokullarda bilgisauar öğretmrni yok. Formatör olarak İlkokullara bilgisayar öğretmeni görevlendirdiklerini görmedim/sanmıyorum). İlköğretim iken bilgisayar öğretmeni görmüşlüğüm var. Doğru hakşısınız "hariçten gazel okuyorum). Ama siz de" formatınızı" değiştirmelisiniz diye düşünüyorum.
11-Son olarak; evet kapitalist bir sistemde; feodaliteden bağını koparamamış bir sistemde yaşıyoruz. Hala "babamızın tarlasını sürüyoruz". Hatta komşuların tarlasının sürülmesine de yardım ediyoruz.
Sağlıcakla kalın.
 
Son düzenleme:
Bir kişi yahu, sadece bir kişiye durumumuzu bir nebze anlatabilmek için kaç sayfa dil döktü hocalar, yanmışız ki ne yanmışız.

"Bir kiş yahu..." ifadeniz her ne kadar incitici olsa da bu tartışmanın iyi olduğunu düşünyorum, sayın öğretmenim. Kısmen "dışarıdan" bir "kişinin" sizi de "sarsmasını" isterim.
Saygılar.
 
Son düzenleme:
Eğitim sistemimiz proje yapmaya dayalı bir sistem değil ki, neyin projesini istiyorlar bizden?

Bizim eğitim modelimiz sadece bol bol soru çözmek ve sınava hazırlamak üzerine.

İlkokullarda BİLSEM’lere,
Ortaokullarda Fen Liselerine,
Liselerde ise Üniversitelere gitmek hedefleniyor.

Amaç ortaya ürün koymak olsaydı inanın hocalarım, meslek liseleri son çare olarak gidilen okullar olmazdı. Disiplin sorunları ile uğraşılan bir okul haline gelmezdi.

Maalesef başarılı öğrenci demek, sınavlarda iyi puan alan öğrenci demek. Yıllarca elinde bir becerisi olmayan, bir kabiliyeti gelişmemiş olan Fen Liseliler 18 yaşından sonra üniversiteye gidip meslek sahibi olmaya çalışıyor. AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR.

Maalesef bu sistemde, soru/problem çözme yeteneği gelişmiş ama herhangi bir alana yönelik mesleki bir beceri/kabiliyeti gelişmemiş bireyler yetiştiriyoruz.

İlkokuldan başlanıyor deneme sınavlarına. Artık siz düşünün.

Okullarda yapılan projeleri de zaten öğretmenler hazırlıyor, öğrenciye anlatıyor. O da neler söyleyeceğini ezberliyor. O KADAR.

Biz de bununla gurur duyuyoruz.

Sistem kökten değişmedikçe daha çok göstermelik projeler yaparak kendimizi kandırırız.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst