Buyrun haşr'in ispatı:
1 Kâinatın her tarafında görünen gayet haşmetli ilahî saltanat isbat eder ki ona itaat eden kullarına Cennet gibi bir mükâfatı, isyan eden asilere Cehennem gibi bir ceza evi bulunacaktır. Bu dünyada olmadığına göre âhirette olacaktır.
2 Hadsiz bir şefkat ve ikram sahibi olduğunu insanlar ve tüm canlı varlıklara sürekli gönderdiği rızıklarla ve her türlü ihtiyaçlarını karşılayarak gösteriyor. Elbette o şefkat ve kerem dönmemek üzere ölüp gitmeye müsaade etmez. Öyleyse ölüm, yokluk değil yeni bir hayata geçiştir.
3 Kâinatın umumunda ve içindeki bütün varlıklarda tam bir denge ve ölçülü yaratma görülürken birtek insanların amellerinde bir ölçüsüzlük, aşırılık ve zulümler görünüyor. Ekseriya zâlim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek âhiretteki mahkeme-i kübraya bırakılıyor, te’hir ediliyor. Yoksa, bakılmıyor değil.
4 Şu âleme dikkatle bakıldığı zaman bütün her yerde ve her işte hikmet, mânâ ve fayda görünüyor. Zâhiren bir yokoluş gibi görünen ölüm ise bunun tek istisnasıdır. Öyleyse ölüm de mânâsız ve lüzumsuz bir yokoluş olamaz. Demek ölümle ebedî bir âleme göçülüyor.
5 Allah u Teâlâ’nın nihayetsiz bir cömertliği olduğuna, nihayetsiz ikram ve ihsanları şehâdet ederken ölüm verilen bütün o nimetlerin insafsızca geri alınması olamaz. Olsa olsa daha fazla ikramların olacağı bir âleme geçiş kapısı olabilir.
6 Yeryüzünde ve bütün âlemde yaratılan bunca güzellikler isbat eder ki insan gibi en değerli ve en güzel bir varlık dâimî yok olmak gibi en büyük bir çirkinlikle karşılaşmayacaktır. Burdaki güzelliklerin asıllarının ve menbalarının bulunduğu âhirete gideceklerdir.
7 Allah u Teâlâ’nın kendisini tanıtmak, sevdirmek için bu kadar güzelliklerle ve sanat mucizeleriyle yarattığı bu kâinatın delâletiyle, insanlardan onu tanıyıp seven ve ona iman eden ve onun gizli cemâline müştak olan mümin kullarını elbette ölümle yok etmeyecek ve nihayetsiz güzelliğini görmekten mahrum etmeyecektir. Belki ebedî Cennette ebedî sevenleri ve seçkin muhatabları olacaklar ve o nihayetsiz güzel Zât’ı görmekle müşerref olacaklardır. (Allah bizleri de o bahtiyarlardan eylesin!)
8 İnsanlardan onu tanımamak, inkâr etmek, nimetlerine nankörlük etmek hatta ona ve dinine düşmanlık etmekle karşılık verenlerin de elbette ölümle kaçıp kurtulmalarına müsaade temeyecektir. Onları da ebedî hapsi olan Cehennemine atacaktır. (Allah bizleri o kötü âkıbetten korusun!)
9 En basit bir sineğin bile ihtiyaçlarını ve duâlarını şefkat ve merhametle yerine getiren Allah, elbette en sevgili kulu olan Muhammed (asm)’ın en büyük duâsı ve arzusu olan ebedî bir saadet âleminde Rabbine kavuşmayı, o en sevdiği kuluna ihsan edecektir. Haşir ve kıyâmetin ve Cennetin hiç başka bir sebebi olmasaydı bile o sevgili Habibinin bu duâsının kabulü ve onun yokluktan kurtulup ebedî bir saadeti kazanması için Cenneti yaratacaktı. Yine onun gibi duâ edip kavuşmayı isteyen bütün ehl-i iman kullarının da bu umumî duâlarını kabul edecektir. Ve onları ebedî bahtiyâr edecektir.
10 Şu âlemin gidişatından anlaşılıyor ki o yaratıcın pek büyük haşmetli bir saltanatı ve nihâyetsiz hazineleri vardır. O saltanatın bu ölümlü, fânî, şerlerle karışık dünya hayatında tam tezâhür etmesi mümkün değildir. Demek ki O’nun saltanatının haşmetli ve pek parlak bir şekilde ortaya çıkacağı ve halkının orada bâkî kalarak o haşmete ebedî hayran olacağı dâimî bir Cenneti olacaktır.
11 Başta Hz. Muhammed (sav) olarak bütün peygamberlerin lisanıyla ve başta Kur’ân, bütün semâvî kitablarıyla vaad ettiği âhiret hayatını elbette yaratacaktır. Ve onu yaratmaya kaadir olduğuna delil bu koca âlemi yaratıp her an kudretiyle mükemmel bir düzen üzere muhafaza etmesidir.
12 Her baharda ölmüş kurumuş koca yer yüzünü dirilten Allah, haşrin baharıyla da kıyâmetle ölmüş olan âlemi ve insanları yeniden diriltecektir.
13 Allah’ın başka bâki bir memleketi olup bizi onun için çalıştırdığını ve oraya nakledeceğini; manevîyat uzmanları olan bütün peygamberler ve bütün evliyâlar ittifakla haber veriyorlar. O asla yalan söylemez kâmil insanların en büyüğü ve reisi olan Peygamberimiz (sav) ise miraç gecesi bizzat Cennete girmiş ve Cehennemi görmüş ve bizlere haber vermiştir. “Kim gitmiş gelmiş?” diyenlerin dikkatlerine arzolunur!
14 Allah’ın yeryüzünde bir halifesi olarak en üstün bir yaradılışta yarattığı en harika sanat eserleri olan insanlar elbette ölümle abes, manasız bir surette yok olup gitmeyecekler, üstün yaradılışlarına münasib bâkî bir âlemde, Rabb-i Rahîmlerine perdesiz kavuşavcaklardır.
15 Midedeki açlık nasıl nimetlerin varlığını gerektiriyorsa; yani Allah, nimetleri yarattığı gibi insanda onlara yönelik bir iştahı da yaratmışsa; aynen onu gibi insandaki en büyük arzu olan sonsuz yaşama arzusu ebedî bir âhireti açıkça gösteriyor.
Burada saymaya çalıştığımız deliller denizden bir damla hükmündedir. Bu delillerin iyice anlaşılması, ancak Allah’ın isim ve sıfatlarının kâinat üzererindeki tecellîlerinin iyi okunmasına bağlıdır. Onucu Söz Risâlesi bu tecellilerin nasıl mütalaa edilebileceğinin çok hârika nümuneleriyle doludur. Yazımızı Üstad Hazretleri’nin yukarıda geçen bir cümlesiyle bitiriyoruz. “(Onuncu Söz) imanımızın kurtulmasına kâfi gelir. Fehmettiğimiz (anladığımız) miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izdiyadına (arttırılmasına) çalışmalıyız.”
“Gizli, kusursuz kemal ise; takdir edici, istihsan edici, mâşâallah deyip müşahede edicilerin başlarında teşhir ister. Mahfî, nazirsiz cemal ise; görünmek ve görmek ister. Yani, kendi cemalini iki vecihle görmek:
Biri, muhtelif âyinelerde bizzât müşahede etmek.
Diğeri, müştak seyirci ve mütehayyir istihsan edicilerin müşahedesi ile müşahede etmek ister. Hem görmek, hem görünmek, hem daimî müşahede, hem ebedî işhad ister. Hem o daimî cemal, müştak seyirci ve istihsan edicilerin devam-ı vücudlarını ister. Çünki daimî bir cemal, zâil müştaka razı olamaz. Zira dönmemek üzere zevale mahkûm olan bir seyirci, zevalin tasavvuruyla muhabbeti adavete döner, hayret ve hürmeti tahkire meyleder. Çünki insan, bilmediği şeye ve yetişmediği şeye düşmandır. Halbuki şu misafirhanelerden herkes çabuk gidip, kayboluyor. O kemal ve o cemalin bir ışığını belki zayıf bir gölgesini, bir anda bakıp doymadan gidiyor. Demek bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor...” Kaynak : Risale-i Nur Külliyatı-(10. Söz)